Editörden
İnsanlık tarihi boyunca belki de üzerinde en çok konuşulan ve tartışılan başlıklardan birisi ailedir. Dönemsel değişimlerden bağımsız olarak düşünülse bile, aile dinamik yapısı sebebiyle hem akademik hem popüler düzeyde gündemde olmaya devam edecektir. Diğer yandan kendisini geleneksel ile tezat konsepti içerisinde konumlandıran modernlik ile birlikte ailede ciddi bir dönüşüm gözlemlenmiştir. Bugün gelinen noktada, bu dönüşüm hızlı ve farklı bileşenler etrafında devam etmektedir.
Aile, hakkındaki pozitif ve negatif düzeyde tartışmaların tam odağında yer almaktadır. Nitekim bazı yaklaşımlar ailenin tarihsel bir kurum olduğu argümanından hareketle, gelecekte aile kurumunun daha da zayıflayacağını ileri sürmektedirler. Bilhassa transhümanist yaklaşımlar, tıbbi gelişmelerin yardımıyla ailenin en temel fonksiyonlarının bireylerce gerçekleştirileceğini öngörmektedir. Zaten modernite ile birlikte ailenin Sanayi öncesi feodal dönemde üstlendiği sosyal, ekonomik, kültürel vb. çoklu fonksiyonlarının bugün farklı kurumlara devredildiği bilinmektedir. Bu açıdan aile birçok fonksiyonu itibarıyla kan kaybetmiş bir görüntü vermektedir.
Diğer yandan kapitalizmin farklı gelişim aşamalarında yaşanan değişimler “aile” özelinde ciddi anlamda rol ve daha önemlisi zihniyet farklılaşmasını gündeme getirmiştir. Bu bağlamda şehirleşme ile birlikte geniş ailenin yok olması, kadın ve erkeğin aile içi ve dışı rollerinin değişimi; tüketim, evlenme yaşının yükselmesi vb. sebep ve sonuçlar “aile”ye verilen eski anlamların değişmesini birlikte getirmiştir. Ayrıca toplumsal cinsiyet, LGBT, cinsiyetsizlik vb. tartışmalar ve sosyal hareketler direkt ya da dolaylı olarak “aile”yi etkilemektedir. Tüm bu süreçler bir zihniyet değişimi çerçevesinde konuşulması gereken çok boyutluluk ve derinlik taşımaktadır.
Burada ailenin dayandığı temeller ve değerler açısından zikredilmesi gereken anahtar kavramlardan birisi de hiç şüphesiz din ve gelenektir. Kabul edilmelidir ki post/modern süreçte gelenekle birlikte din de eski konumunu kaybetmiştir. Bu kayıplar aynı zamanda ailenin daha önce sahip olduğu desteğin de zayıfladığı anlamına gelmektedir. Bu durum özellikle küreselleşmenin daha da baskın hale geldiği son dönemlerde hem Türkiye hem de dünya ölçeğinde daha rahat izlenebilmektedir. Dolayısıyla ailenin kaderinin “din”in kaderi ile ilintileri de ayrıca ele alınması gereken önemli bir tartışma konusu olarak görünmektedir.
Böyle bir değişim ve pratikler sürecinde derginiz Yetkin Düşünce bu sayısını bütün boyutlarıyla aile konusuna ayırmıştır. Farklı makale, söyleşi ve deneme yazılarıyla aile konusu çeşitli sorunlar eşliğinde ele alınmıştır. Bu minvalde Mustafa Tekin, Muhammet Özdemir, Ahmet Keleş, H. Şule Albayrak, Yıldız Ramazanoğlu, Kadir Canatan, M. Yaşar Soyalan, Muhammet Çelik makaleleriyle katkıda bulunmuşlardır. Söyleşi bölümünde iki önemli isme yer vermekteyiz. İlki, eser bakımında oldukça velud ve aile konusunda kapsamlı çalışmalara imza atan sosyolog Prof. Dr. Celaleddin Vatandaş’tır. Kendisi gerçekten bugün ailede yaşanan dönüşümleri başarılı bir şekilde analiz etmektedir. İkinci isim, yine bir sosyolog olan Prof. Dr. Zekiye Demir’dir. Demir, aile sorunları ve ailenin geleceğine özellikle değinmektedir. Ayrıca, geçen sayımızda ilk bölümünü okuduğunuz, Mustafa Melikyan ile “aklaniyet ve maneviyat projesi” etrafında yapılan söyleşinin devamını okuyabileceksiniz.
Bu sayıda dosya konusu dışında dört makale bulacaksınız. İlki, Z. Fahri Fındıkoğlu’nun taramalarımıza göre daha önce Türkçe’de yayımlanmayan Fransızca bir makalesidir: “Eylem Sosyolojisinin Felsefi Temeli”. İkincisi, Yavuz Köktaş’ın Taha Abdurrahman’ın değerler krizine dair Esma-i Hüsna bağlamında bir değerlendirmesi. Üçüncüsü, Nihat Uzun’un Thomas Bauer’in müphemlik tezine yönelik kritiği. Dördüncüsü, Muhammed Şankıti’nin Türkiye’ye dair siyasal ve toplumsal analizi. Kültür-Sanat bölümünde iki yazı bulunmaktadır. İlki, Bilal Cafer Canan’ın Osmanlı mimarisi analizi. İkincisi, Cemile Kurban’ın aile ve dil ilişkisini önceleyen bir edebi yazısı. Kitap kritiğinde ise Yelda Yılmaz’ın “Muhafazakar Endişe: Aile” isimli kitabı inceleyen yazısı yer almaktadır. Tüm yazarlarımıza değerli katkıları için teşekkürlerimizi arz ederiz.
Çok farklı sebepler dolayımıyla entelektüelitenin zayıfladığı böyle bir ortamda derginiz Yetkin Düşünce, güçlü bir şekilde sizinle birlikte olmaya devam etmektedir. Destekleriniz Yetkin Düşünce’nin daha güçlü içeriklerle bir Türkiye ve giderek dünya ölçeğinde gelecek projeksiyonu çizmesini sağlayacaktır. İçinde yaşadığımız dünyanın sorunlarının aşılmasında bu entelektüelitenin yol açıcı bir işlev gördüğünün bilinciyle Yetkin Düşünce ilerlemeye devam etmektedir.
Derginiz Yetkin Düşünce 2023 yılı üçüncü sayısını “Biyoiktidar” konusuna ayırmıştır. Dünya sisteminin klasik yönetim tarzlarından farklı olarak gündelik hayat kadar sağlık ve beden stratejilerini bütün boyutlarıyla gündeme getirecek olan “biyoiktidar” konusuna ilgili yazarları katkıda bulunmaya davet ederken her şeye rağmen mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler temennisiyle…
Dosya
Ailenin Ekonomi Politiği
Özet
Aile konusunda gerek popüler gerekse akademik düzlemde dile getirilen bir söylem çeşitliliği mevcutsa da, son dönemlerde aileye dair negatif tespitlerin çoğaldığı gözlemlenmektedir. Bu durum bir yandan ailede değersel geri çekilişlerin diğer yandan küresel dünya ile bağlantılı olarak ekonomi politiğin hızlı değişimlerinin göstergesi olarak okunabilir. Fakat her halükarda ailenin geleceği sosyo-ekonomik sorunların projeksiyonundan bakıldığında bir belirsizlik de ihtiva etmektedir.
...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Türkiye Orta Sınıfında Ailenin Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme
Özet
İnsanlık tarihini iktisat ve ticaret tarihinden bağımsız düşünmek zordur. İktisat ve ticaret modern kapitalizm ve sosyalizmden önce de insan ve toplumların yaşamlarını etkilemekteydi. İktisat ve ticaret vakıalarından hareketle tarihe ve toplumlara bakıldığında; bir kavram ve olguyu tartışmaya açan güç merkezlerinin amaçlarının söz konusu kavram ve olguyla ilgili bir yatırımda bulunmak olduğu bütün olaylar tamamlandıktan sonra fark edilmektedir. Bunun modern öncesi İslâm toplumlarındaki en önemli örneklerinden biri Abbâsîler Devleti’nde bir dönem nüfuz sahibi olmuş zengin bir hanedanlık olan Büveyhîler’in nahiv ile mantık arasında bir tartışma yaptırmak istemeleridir. Her ne kadar hâdise bu hanedanın Bağdat’a hâkim olmasından önce gerçekleşse de onların elinde olay, İslâm’da dünya ile dinin bütünüyle birbirinden ayrılmasını sonuç verecek seviyede kelâm ile felsefenin birbirine düşman olmasına evrilmiştir. Bazı modern araştırmacılar Ortaçağdaki bu sekülerleşmeyi Rönesans olarak yorumlamak eğiliminde olsalar da, meselenin Müslüman toplumlara çıkardığı ağır maliyet hâlâ karşılanabilmiş değildir. Abbâsîler’de Büveyhîlerin hukuk, bilgi ve ekonomiye hükmetmeleri neticesinde iman ve ahlak dışındaki bütün sahalarda ciddi bir dönüşüm yaşanmıştır. Yer yer iman ve ahlaka dair hükümlerde de değişiklikler olduğunu saptamakta yarar vardır.[1] Kelâm felsefesi, tasavvuf felsefesi, tarikatlar, güç merkezli bütün İslâmî devlet kavrayışları ve kadercilik kabulü bu dönemin ürünüdür. Konunun Emevîler ile olan alakası günümüzde iddia edildiğinden daha az görünmektedir.[2]
[1] Bkz. Bekir Altun, “Büveyhîler Döneminde Mu’tezile-İmâmiyye Etkileşimi”, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022.
...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
ESKİSİ ÖLDÜ, YENİSİNİ KİM KURACAK VE BU NE KADAR MÜMKÜN?
Özet
Kur’ani/Peygamberi Bir Model Olarak Aile ve Toplum Tasavvuru Üzerine Bir Giriş Denemesi
İslam’ın veya Müslümanların Bir Aile Tasavvuru Var mı?
Konuya özelde Müslümanlar genelde dindarlar açısından yoğunlaşalım. Çünkü bugün için aileyi retorik düzeyde de olsa dert edinenler ve çözüm aramaya çalışanlar sadece bu kesim. Ancak bu kesimin “aile” denince zihinlerinde ne canlandığı ayrı bir sorun yumağı, şimdilik o yarayı fazla kaşımayalım ve bu durumu bir veri ve kazanım olarak kabul edip bunlar üzerinden yürüyelim. Bin beş yüz yıllık Müslüman kültür içerisinde ailenin her dönemde önemli addedilmiş olduğunu; ancak Resul döneminde inşa edilen yeni aile tasavvuru ve yapısının devam ettirilemediğini söylemekle ve şu tespiti yapmakla yetinelim. Resul sonrası dönemde aile gibi pek çok konu, değer ve kurum ambalajı İslam koksa, İslami görünse de, İslami içeriğini deforme ederek, varlığını İslam öncesi dönemdeki gerçekliği üzerinden devam ettiregelmiştir. Bu yüzden kendisini yeni şartlara ve ihtiyaçlara kapatarak değişim ve dönüşümü mümkün olmamıştır. Bugün dindarların aile dedikleri olgunun İslam öncesi kültürün aile anlayışı olduğunu unutmayalım. İslam öncesi derken kastımız sadece İslam öncesi Arap kültürü değildir, Türk, Kürt, Fars, Hint gibi tüm etnik yapılardır. Önce olguyu (ilk dönem aile tasavvurunu) anlamaya çalışalım, sonra neyi kaybettiğimizi daha kolay kavrarız diye düşünüyorum. “Kaybettiğimizi nasıl buluruz, günümüze nasıl taşırız” sorusu/konusu daha zor ve çetrefilli bir konu, ona da imkân dâhilinde daha sonra değinelim
...
Mehmet Yaşar Soyalan
Aile ve Din İlişkilerine Dair Bir Değerlendirme
Özet
Ailenin sekülerleşmesi; Batı ülkelerinde belirgin bir gerçekliğe sahip olmakla birlikte, Türkiye’de hâlen aile değerleri ve aileye verilen önem yüksektir ancak değişim trendi Türk ailesini de etkisi altına almaktadır. Din ile ailenin birbirlerini desteklediğini; biri güçlü olduğunda diğerinin de güçlü, biri zayıfladığında diğerinin de zayıfladığını söylemek mümkündür. Yani sekülerleşmenin yoğun olduğu toplumlarda ailenin de risk altında olduğu değerlendirilebilir. Bunun tersi de mümkündür: ailenin zayıflaması sekülerleşme trendini desteklemektedir. Öte yandan, içinden geçtiğimiz hızlı ve yoğun değişim sürecinde her ne kadar iletişim teknolojisindeki gelişmelerle yeni kamusallıklar ve sosyalleşme ortamları ortaya çıkmış ve toplumları etkisi altına almış olsa da birincil ilişkilerin etkileşim çevresi olan aile halen önemlidir.[1] Aile, değer ve normların aktarıldığı sosyalleşme süreci için ilk ve en temel adres olmaya devam ettiği gibi dini değer ve pratiklerin aktarımı ve dini geleneğin devamı açısından da en önemli sosyalleşme alanı olmayı sürdürmektedir. İşte bu yazı saha çalışmaları ve literatürden faydalanarak aile ve din ilişkisine, bu iki yapıdaki ilişkilerin birbirlerini nasıl etkilediğine tasvirî bir çerçeveden açıklık getirmeyi amaçlamaktadır. Bu minvalde öncelikle dini sosyalleşmede ailenin işlevine değinilecek, ardından dinin bağımlı değişken ve bağımsız değişken alınarak aileyle ilişkileri alan yazından hareketle değerlendirilecektir.
[1] Beylü Dikeçligil, “Aileye Dair Kabullerin Ezber Bozumu”
Muhafazakar Düşünce, Yıl 8, Sayı 31, Şubat-Mart 2010: 21-50. Türkiye’de Aile Değerleri Araştırmasının sonuçlarına göre “Ailem için her sıkıntıya katlanırım” diyenlerin oranı %90.3 iken “Evlilikte eşler her türlü fedakarlığa katlanmalıdır” diyenlerin oranı %91.6’dır. Bu oranlar, ülkemizde aileyi sürdürme konusunda ciddi bir motivasyon olduğunu göstermektedir. Bkz. Ayşen Gürcan (Ed.) 2010, s. 58.
...
H. Şule Albayrak
Doç. Dr.
Marmara Üniversitesi
BİR MAKÂSID ÖRNEĞİ OLARAK ÇOK EŞLİLİK KONUSU
Özet
Yetkin Düşünce bu sayısını her yönüyle ‘aile’ konusuna ayırdı. Bu son derece önemli konuda elbette yazılacak çok konu var ancak ben hem çağdaş bir problem hem de Kuran’da geçiyor olması nedeniyle çok eşlilik konusunu ele alacağım. Tek eşliliğin yasayla teminat altına alındığı ülkemizde bu konunun bir sorun teşkil ettiği aşikardır. Bir taraftan bu soruna çözüm önermek diğer taraftan da söz konusu ayetleri nasıl anlamamız gerektiğine ilişkin bir makâsıd okuması yapmak istiyorum. Fıkıh geleneğimizde oldukça önemli bir yeri olan makâsıd çok eşlilikle ilgili ayetlerin anlaşılmasında bize ışık tutacak bir usul ilkesi olacaktır. Bu nedenle yazımın ana teması vahyin makâsıd çerçevesinde yorumu olacaktır.[1]
[1] Makâsıd konusunda geniş bilgi için benim Youtube kanalımdaki ilgili derse bakabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=p5reskxH-Ks&t=364s
...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
AİLE, DİN, CİNSELLİK
Özet
İnsanın doğuştan iyi veya kötü olması tartışmasında, eğer iyi ve kötü kavramlarını ahlak alanında kullandığımız gibi kullanacaksak, tarafsız bir tavır takınmayı tercih ederim. Ancak iyi derken “olması gereken”den ziyade “olan”ı kastediyorsak, yani var olan her şeyde aslolanın iyi olduğunu varsayacak ve iyi kavramıyla bu mevcudiyeti kabul edeceksek o zaman insanın da doğuştan iyi olduğunu söyleyebiliriz. Hayata olumlu bakanlar, tabiatın bizatihi iyi bir şey olduğunu düşünür ve insanı da buna dahil ederler, hayata karamsar bakanlar ise yalnız tabiattaki korkunç acıları görecek ve insanı da bu kötümserliğin bir parçası sayarak “doğuştan kötü” kabul edeceklerdir. İnsanın doğuştan getirdiği en temel şey onun doğasıdır. Eğer doğada var olan şeyleri, örneğin bir çam ağacını, bir ayıyı ya da bir taşı, bir toprak parçasını yahut da bir karacayı, bir yıldırımı “iyi” veya “kötü” diye niteleyebiliyorsak, insanın da doğuştan iyi veya kötü olduğunu söyleriz o zaman. Mesela bir aslanın bir ceylanı parçalayıp yediğini düşünelim, bu yüzden aslanın kötü olduğunu düşünmemiz biraz tuhaf olmaz mı? O zaman insanın doğasında olan şeylerle insanın fıtratında olan şeyleri birbirinden ayırmanın zamanı geldi demektir. Bu da aslında “doğa” (tabiat) kelimesini insanlarla hayvanlar arasında ortak kullanmamız ön kabulüne dayanır. Eğer insanın doğası hayvanınkinden farklıdır dersek, bu defa buna bir isim vermek zorunda kalırız. Buna fıtrat diyebilir miyiz acaba? Dilbilimsel temellere bağlı kalmayacaksak böyle bir ayrım yapabiliriz belki.
...
Muhammet Çelik
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
BABALIK SOSYOLOJİSİ: BABA KİMDİR?
Özet
Geleneksel sosyal felsefede olduğu gibi kültürel antropoloji ve sosyoloji gibi modern sosyal bilimlerde de üzerinde uzlaşılan bir nokta, toplumsal yaşamın bir işbölümünden ibaret olduğudur. İnsan, dünyaya gelirken çaresiz ve muhtaç bir varlık olarak doğar. İnsani ihtiyaçların karşılanması için bireyler işbölümü yapmak zorundadırlar. Teker teker kişiler her şeyi üretemeyeceğine göre, en iyisi insanların farklı türden ihtiyaçları karşılamak için bir işbirliği yapmasıdır. Toplumsal işbirliği ve işbölümünün amaçladığı öncelikli ihtiyaçlar arasında barınma, beslenme, güvenlik ve çocuk yetiştirme gelmektedir. Tüm bu faaliyetler aile olarak adlandırılan sosyal kurumda gerçekleştirilir.
...
Kadir Canatan
Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Kadınların Dündökümü: On beş Yaşında Evlenmek
Özet
Annelerimizin ve ninelerimizin anlattığı kırık dökük savaş, yoksunluk ve şükür hikayelerini yüzlerce yıl önce olmuş gibi dinleriz. Aslında modern zamanda tarih çok hızlandı ve kuşaktan kuşağa aktarılan hayat tarzı akıl almaz bir hızla değişirken kültür kodlarımız da hızla dönüştü. Okuma yazma bilmeyen kadınlar döneminden sayısız üniversite mezunu kadına, ellili yaşlarda vefat eden kuşaklardan sonra, seksenli yaşlarını süren bir topluma ulaştık. Elektrik bulundu ve önceki yaşam masal oluverdi. Bu değişim hiç olmamış gibi erkeklerin profesör ya da başbakan olana kadar önünün açılmasını, kızların ise babaanneleri gibi on beş yaşında evlenip hayatlarını sadece evin tertibine ve geniş ailedeki her bireyin bakımına adamalarını bekleyen, yazan çizen insanlar var. Modernlikle gelen yeni gündelik yaşamda erkeklerin dönüşümünü, savruluşunu analiz etmekte acze düşenler; dini ve ahlaki devamlılığın sorumluluğunu kadına yükleyerek bir çözüme varılacağı fikrindeler. İnsanın mahiyetinin, insan sonrasının tartışıldığı büyük altüst oluş ortadayken, hala kadın erkek dikotomisi üzerinden bir çatışma üretmek, şefkat merhamet ve adaletten hızla uzaklaşmamızdan başka bir işe yaramıyor. Günümüzdeki evlilik yaşı, rol dağılımı, iş bölümü, toplumsal statüler gibi tartışma konusu olan birçok meselenin, geçmişteki pratiklerin ve determinizm atfedilen kimi geleneklerin izini sürdüğünü söylemek mümkün. Bu konuda kaynaklar üzerinden yapılan birçok araştırma yayınlansa da on beş yaşında evlenmiş, şu an hayatta olan kadın kuşağıyla bire bir saha çalışması çok az.
...
Yıldız Ramazanoğlu
Dosya Dışı
Eylem Sosyolojisinin Felsefi Temeli
Özet
Bu broşür, hâlihazırda Fransızca olarak yayınlanan iki çalışmamıza felsefi bir giriş olarak düşünülmelidir.
Bir Eylem Sosyolojisi
-I-
Çalışmalarımın konusundan bahsetmeden önce belirtmek isterim ki az çok kişisel ve belirli bir fikrin, bir görüşün geliştirildiği bir tez çalışması beklentisi içinde olunmamalıdır. Çalışmalarımda bir çaba sarf ettiysem bu bilgi ve sistem oluşturma çabasıdır.
...
Ziyaeddin Fındıkoğlu
TAHA ABDURRAHMAN’IN DEĞER KRİZİNE BAKIŞI: ESMA-İ HÜSNA BİR ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
Özet
Bugün hukuk üretiminde, siyasette, ekonomide, hatta ahlakta bir değer krizi yaşandığı ortadadır. Bir değer teorisi yoktur. Varsa da bu tamamen Batılı seküler paradigmaya bağlı bir değer teorisidir. Sadece bugünkü hukuku örnek verelim: Hukuk normlarının yasal ve sosyolojik olmak gibi meşruiyet kriteri oldukça önemlidir. Ama bunlardan daha önemlisi hukukun felsefî meşruiyetidir. İşte bu kademede üst ahlak normları devreye girmektedir. Bunun içindir ki, adalet idesi ve üst ahlakî normlar pozitif hukuktan önce gelir. Bu yüzden de adalet idesine “hukukun ahlakı, vicdanı” denir. Bu tür ifadeleri bugün üniversitelerde okutulan herhangi bir hukuka giriş kitabında bulmak mümkündür. Burada bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta şurası: Adalet, pozitif hukuktan, kanundan önce gelir. Gayet güzel. Adalet hukukun temeli. Peki adalet değerinin kaynağı soruşturulmayacak mıdır? Adalet ilkesini kabul etmek değer krizini aşmak mıdır? Kanaatime göre değildir. Zira adalet ilkesi insanlıktan bu yana bilinmekte ve uygulanagelmektedir. O ki, adalet, pozitif hukuktan önce geliyor, peki adalet nedir, nereye dayanıyor, insanın adalet değeriyle ilişkisi nedir, adalet insanın icad ettiği, bulduğu bir şey midir yoksa adalet insandan önce mevcut bir değer midir? İnsan(lık)dan önce ise bu değer nerden geliyor, nerden kaynaklanıyor, gibi sorular cevap bulmadıktan sonra değer krizine bir çözüm üretmek de söz konusu olmayacaktır.
...
Yavuz Köktaş
BAUER’İN TUTARSIZ MÜPHEMLİĞİ
Özet
İslami ilimler ve Arap dili-edebiyatı konularında uzman olan Alman profesör Thomas Bauer’in yazdığı kitap birkaç yıl önce Müphemlik Kültürü ve İslâm: Farklı Bir İslâm Tarihi Okuması adıyla Türkçeye çevrildi. Akademik çevrelerde hayli ilgiye mazhar olan kitap, genel olarak farklı fikirlere hoşgörülü yaklaşma, özel olarak da Kur’an’ı çokanlamlı, ucu açık bir metin kabul etme konusunda bazı kimseleri daha bir yüreklendirmiş görünüyor. Nitekim yakınlarda okumaya çalıştığım bir doktora tezinde yazar, tefsirde nesnel anlam arayışını eleştirirken bu kitaba sıklıkla referans verdiğini söylemekteydi.
...
Nihat Uzun
“BEYAZ TÜRKLER” ve “SİYAH TÜRKLER”
Özet
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2015 yılı mübarek Ramazan ayında Cumhurbaşkanlığı sarayında düzenlenen çok sayıda vatandaşın katıldığı bir iftar organizasyonunda konuştu ve şunları söyledi. “Beyaz Türkler sizi ve bizi zenci Türk olarak tanımlıyorlar. Ne var ki ben zenci bir Türk olmaktan gurur duyuyorum.”
...
Muhammed Muhtar Şankıti
Prof. Dr. Muhammed Muhtar Şankıti, Moritanyalı yazar/düşünür...
Söyleşi
Aile Dini bir kurumdur.
Özet
İnsanı eşsiz kılan hususlardan birisi, bir ailede dünyaya gelmesi ve aile içerisinde genetik kodlamanın ötesinde bir gelişim göstermesidir. Kur’an-ı Kerim’in literal anlamını dikkate aldığımızda kadın, Hz Âdem’den, geri kalan bütün insanlık Hz.Âdem ve Hz. Havva’dan yaratılmıştır. Bu bakımdan Hz.Âdem bütün insanlığın ilkesel babasıdır. Baba figürü, öyle görünmektedir ki batı dışı toplumlarda ahlaki ilkeler çerçevesinde ele alınmış olmasına rağmen Hıristiyanlık‘taki teslis inancı ve Tanrı’ya baba denilmesi, din adamlarının baba ile çağrılması, baba figürünün teolojik/felsefi analizine yol açmıştır. Modern dönemde ise baba ve onun dış çeperini oluşturduğu aile, birey oluşun önünde bir engel olarak görülmeye başlanmıştır. Feminist anlatı, Marksizm, psikanaliz ve postmodern düşünce yaklaşımları ittifak halinde baba figürünü eleştirerek geleneksel aile biçime adeta bir savaş başlatmış durumdadır. Toplumumuzda bu durum, ”son kale” metaforuyla ifade edilmektedir. Ailenin son kale olup olmadığı tartışmalı olsa da aile ilgili tartışmanın ciddiyet barındırdığı oldukça aşikardır.
Yetkin Düşünce’nin aile temalı bu sayısında iki önemli konuğumuzla söyleşi gerçekleştirdik. İlk konuğumuz Prof. Dr. Celalettin Vatandaş. Türk modernleşmesi üzerine yüksek lisans ve doktora yapmış olan ve halihazırda Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nde akademik çalışmalarına devam eden Sayın Vatandaş’ın aile üzerine çalışmaları oldukça dikkat çekmektedir. ”Çokkültürlülük”, “Tevhid ve Değişim”, “Tevhid ve Toplum”, “Modern Çöküş: İnsanın Modern Halleri” başta olmak üzere çok sayıda çalışması bulunmaktadır. 2007 Yılında SEKAM tarafından gerçekleştirilen Türkiye ölçekli aile çalışmasının da editörü.
İkinci konuğumuz, kadın konusundaki çalışmalarıyla yakından tanınan Prof. Dr. Zekiye Demir. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’de çalışmalarına devam eden Sayın Demir‘in “Bir Başörtüsü Günlüğü: OTDÜ Anıları”, “Modern ve Postmodern Feminizm”, “Aile Huzuru” ve “Türkiye’de Kadın ve Siyaset” isimli kitaplar olmak üzere çok sayıda çalışması bulunmaktadır.
...
Celaleddin Vatandaş
Aile Hiçbir Kurumun Sağlamayacağı İşleve Sahiptir.
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Yetkin Düşünce’nin aile temalı bu sayısında iki önemli konuğumuzla söyleşi gerçekleştirdik. İlk konuğumuz Prof. Dr. Celalettin Vatandaş. Türk modernleşmesi üzerine yüksek lisans ve doktora yapmış olan ve halihazırda Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nde akademik çalışmalarına devam eden Sayın Vatandaş’ın aile üzerine çalışmaları oldukça dikkat çekmektedir. ”Çokkültürlülük”, “Tevhid ve Değişim”, “Tevhid ve Toplum”, “Modern Çöküş: İnsanın Modern Halleri” başta olmak üzere çok sayıda çalışması bulunmaktadır. 2007 Yılında SEKAM tarafından gerçekleştirilen Türkiye ölçekli aile çalışmasının da editörü.
İkinci konuğumuz, kadın konusundaki çalışmalarıyla yakından tanınan Prof. Dr. Zekiye Demir. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’de çalışmalarına devam eden Sayın Demir‘in “Bir Başörtüsü Günlüğü: OTDÜ Anıları”, “Modern ve Postmodern Feminizm”, “Aile Huzuru” ve “Türkiye’de Kadın ve Siyaset” isimli kitaplar olmak üzere çok sayıda çalışması bulunmaktadır.
...
Zekiye Demir
“Varolan Her Şey Tanrı’nın Vasıflarından Birisidir”
Yazının tamamını okumak için :
Özet
“Varolan Her Şey Tanrı’nın Vasıflarından Birisidir”
Mustafa Melikyan ile Söyleşi II (Geçen sayıdan devam…)
Kon: Asiye TIĞLI
...
Mustafa Melikyan
Kültür Sanat
OSMANLI MİMARİSİNİ TATMAYA LAYIK MIYIZ?
Özet
Süleymaniye Camii’nde kürsüyü mihrabın hemen önündeki pencerenin bir kısmını kapatacak şekilde koymuşlar, Valide-i Cedid Camii’nin bahçesine içinde kayan yazıların aktığı kocaman bir dijital tabela koymuşlar… Ama dur, böyle başlamayalım bu yazıya. Şöyle diyelim önce:
...
Bilal Cafer Canan
AİLE NEYDİ SAHİ?
Özet
İlkokuldan beri “toplumun en küçük yapı taşı ailedir” diye öğreniyoruz, sonra ailenin kaça ayrıldığını. O dönemlerde 2 çeşit diye öğrendiğimiz aile bugün 4 çeşit: çekirdek aile, geniş yani geleneksel aile, kök aile, modern aile. Şimdi bunları teker teker anlatmayacağım. Sadece zaman geçtikçe, devirler değiştikçe her şey gibi ailenin de bu değişimden nasibini aldığını söylemeden geçemedim.
...
Cemile Kurban
Kitap Kritikleri
Muhafazakar Endişe: Aile
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde ailenin yapısına ve konumuna ilişkin muhafazakârlar arasında derin bir endişe mevcuttur. Bu çalışmada, özellikle Türkiye’de hüküm süren bu muhafazakâr endişenin haklı bir endişe olup olmadığı değerlendirilmek istenmiştir. Bu durumu anlamak için aile kurumunun nasıl konumlandırıldığı ve temellendirildiğini saptamak önem arz etmektedir. İslami çerçevede “aile”yi ele almak, sosyolojik olarak toplumsal kurumlardan olan aile ile din arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi esasına dayanmaktadır. Nitekim aileyi kavramak ve izah etmek için din kurumunun bir çıkış noktası olduğu; İslami değerlerin, normların, kültürel - çevresel bağlamlar içerisinde mesajlar sunan Kur’an’ın aileyi düzenleyici bir mekanizma üstlendiği görülmektedir. Kitabın önsözünde yer alan ifadeler yazının kapsamını ve yazarın konuya yaklaşımını özetler mahiyettedir:
...
Yelda Yılmaz