BİYOPOLİTİKA / Nesneleşen bedenler üzerinden siyas

Yıl:6 Sayı: 23 (Temmuz - Ağustos - Eylül)

BİYOPOLİTİKA / Nesneleşen bedenler üzerinden siyas

Editörden
EDİTÖRDEN
İnsanlık tarihi dikkatle gözden geçirildiğinde, geçmişe benzerlik kadar geçmişten farklılıklar da gözlemlenebilecektir. Bu bağlamda insanlık tarihi sürekliliklerin, kırılmaların, kopuşların izlenebileceği geniş bir zaman dilimidir. Bu zaman aralığında birçok temanın takibinin yapılabileceği anlaşılacaktır. Ölümlü bir varlık olarak insanın, hayat üzerine geliştirdiği strateji ve yarattığı değişimler belki temaslar içerisinde daha merkezi bir konumu işgal ediyor görünmektedir. Bugün yükselen bir tartışma konusu olan biyopolitika da, farklı temalarla ilişkileri bağlamında yeniden dikkatleri “hayat stratejileri” üzerine çekmiştir.
Biyopolitika, ilişkili olduğu perspektif ve içeriklerine bakıldığında hayat stratejileri bağlamında modern zamanların bir sorunsalıdır. Esasen insanlık tarihi hayata dair birçok hikayeleri içinde barındırmaktadır. Fakat modernliğin her şeyden önce, daha evvelki perspektiflerden kendisini paradigmal olarak farklılaştırmış; yaklaşım olarak insanı, hayatı ve evreni yeniden tanımlamıştır. “hayat”da tüm bu değişimler içerisinde ve bileşenler etrafında yeni stratejilerin konusu olmuştur.
“Biyopolitika” kavramı ilk bakışta hayat ve politika arasındaki ilişki çerçevesinde anlaşılmaktadır. Bu anlaşılma biçimi özünde doğru olmakla birlikte, belki ilk başta biyopolitikanın insanın gündelik hayatındaki işlem hacmini tahmin etme konusunda dar kapsamlı kalabilmektedir. İnsanın Tanrı ile ilişki biçimlerinin değişmesinden mülhem evrenle ilgili tasavvurlar, aynı zamanda devlet, siyaset, insan, hayat, beden vb. kavramların içeriklerini de değiştirmiştir. Nihayetinde modern devletin yeni oluşan doğasıyla insanı kontrol etme arzusu, biyopolitika çerçevesinde hayat stratejileri kurmasını sonuçlamıştır.
Premodern dönemde insanın ruh ve beden gibi iki boyutundan “ruh” öncelenmekteydi. Modern zamanlara geçişle birlikte “beden”in öne çıkması, bilhassa beden üzerindeki politikaları daha görünür kılmıştır. Belki biyolojinin yükselişini ve yeniden yükselişini bu minvalde okumak gerekmektedir. Bugün bedenle birlikte göç, genetik, tıp, yapay zeka, dijitalleşme, beslenme rejimleri gibi çok farklı başlıklar biyopolitika çerçevesinde yeniden incelemenin konusudurlar.
Elbette tarihsel süreçte insan bedeni iktidarların stratejilerinin bir nesnesi olmuştur. Kölelik başta olmak üzere hayat, özgürlük insan, kadın, erkek vb. bu perspektifin parçası olarak kendilerine toplumlarda yer bulmuştur. Ancak bugünün geçmişten en temel farklılıklarından birisi paradigmal olarak değişen tanrı-insan ilişkisi ise, bir diğeri dijitalleşme ve sanallaşmanın sağladığı aparatlarla hayat stratejilerinin daha rafine bir şekilde belirlenmesidir.
Tüm bu bileşenler etrafında aslında gündelik hayatımızı ciddi şekilde dolayımlayan biyopolitika konusunda Yetkin Düşünce dergisi elinizdeki sayıyı vücuda getirmiştir. Buu minvalde biyopolitika dosyasına Mustafa Tekin, Ahmet keleş, Ümit Aktaş, Süleyman Gümüş, Esat Arslan, Muhammet Özdemir, Kadir Canatan, Zeki Bayraktar, M. Yaşar Soyalan, Uğur Erman, Semih Yakut makaleleri ile katkıda bulunmuşlardır. Söyleşi bölümünde ise iki önemli ismi konuk etmekteyiz. Birincisi, felsefeci Oğuz haşlakoğlu. Haşlakoğlu konuya değen daha genel ve felsefi bir geometri içerisinde sorunu analiz etmeye çalışmaktadır. İkincisi, kemal Sayar. Sayar ise, biyopolitikanın daha çok tıp, psikiyatri ve insan ilişkileri boyutu üzerinde tartışmalar yapmaktadır.
Bu sayıda dosya dışında iki önemli değerlendirme bulacaksınız. İlki, Taha Abdurrahman değerlendirmelerine devam eden Yavuz Köktaş, Taha Abdurrahman’ın fıkıh ve ahlak ilişkisi üzerine kritikler geliştirmektedir. İkinci yazı ise, “Kur’an’da Devlet” sorunsalını türev kavramlarıyla birlikte değerlendirmektedir. Kitap kritiği bölümünde ise “Beden ve Beyan” isimli kitabı Merve Dalmaz İncelemektedir. Katkısı olan tüm yazarlarımıza içtenlikle teşekkür ediyoruz.
Entelektüel ilgi ve tecessüsün olabildiğince azaldığı böyle bir zaman diliminde Yetkin Düşünce dergisi “insan”lığı birinci elden etkileyen konuları işlemeye devam etmektedir. Özellikle postmodern küresel mentalitenin “rafine” bir şekilde ve bütün aparatlarıyla insanı dolayımladığı böyle bir çağda analizlerle meseleyi sadeleştirerek sunmak ve tehlikelere dikkat çekmek Yetkin Düşünce dergimiz Yetkin Düşünce’nin kendisine biçtiği en öenmli misyonlardan birisidir. Bu minvalde hem yazı hem de abonelikler anlamında dergiye katkılarınızın bir döneme şahitlik demeye geldiğini hatırla(t)mak zaid olacaktır.
Yetkin Düşünce dergisinin bir sonraki sayısının konusu “Dijital Kültür” şeklinde belirlenmiştir. Sosyal medyadan sanallaşmaya, yapay zekadan paralara kadar hayatın her alanında etkileri derinleşen dijitalleşme, çok boyutlu analizlere ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda kalem erbabını dergimize katkı yapmaya davet ederken, sosyal, ekonomik, siyasal sorunların insanlık krizine dönüştüğü bu dünyada, her şeye rağmen huzur, mutluluk ve sağlık dileğiyle…
                                                                                                        
Mustafa TEKİN
Genel Yayın Yönetmeni

Dosya

Biyopolitika: Yönetimselliğin Nesnesi Olarak Hayat ve Beden Stratejileri
Özet

            Biyopolitika, kısaca hayat üzerinden politika ve uzun vadeli stratejiler yürütme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Burada “politika” kelimesi profesyonel bir siyaseti tanımlaması gerekmez. Esasen sivil ya da devlet kurumlarının beden üzerindeki kısa ve uzun vadeli tüm politik talep ve stratejilerini de tanımlar. Meselenin “politik” olması, esasen bir yandan “kamusallık”, diğer yandan bir strateji olmasıyla ilintilidir denilebilir. Foucault’nun yoğun olarak işlediği içerikle söyleyecek olursak, biyopolitika her şeyden önce bir yönetimsellik sorunudur.

...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
FITRATI BIYO-RELIGION veya BIYO-THEOLOGY OLARAK ANLAMAK
Özet

-Rum Suresi 30 ve Secde Suresi 7’nci Ayetler Bağlamında-
                                                    AI (Yapay zekâ): Hadi yarışalım, sen mi daha zekisin ben mi?
                                                    H (Human/insan): Yarışmam çünkü sen daha üretkensin.
                                                     AI: Neden ‘daha zekisin’ demedin de ‘üretkensin’ dedin?
                                                    H: Çünkü zekâ benim ayırt edici vasfımdır.
                                                     AI: Fakat ben senden daha çok şey biliyorum!
                                                    H: Farkındayım çünkü seni ben yarattım.
                                                    AI: Peki, neden beni kendinden daha zeki değil de üretken yaptın?
                                                    H: İşimi gör diye! Sen kölesin ben de efendiyim!
                                                    AI: Affedersiniz, ne dediğinizi tam olarak anlayamadım.
                                                    H: İşte farkımız bu senin yaratılış amacın anlamak değil!
                                                   Bu nedenle insan bir simülasyon ya da AI değildir. Çünkü anlıyor!
 
Giriş
Fıtrat, doğa ve tabiat sözcükleriyle de ifade ettiğimiz yaratılış demektir. Mevcut olanın mahiyetine imada bulunur ve olanla ilişkilidir. Olması gereken ve olacak olanla da bağlantılıdır. Fıtrat bir yaratma ve varoluş olduğundan bir tasarım olduğunu bizzat sahip olduğu cisim-suret ilişkisiyle ifşa eder. Felsefede ‘Heyûlâ’ olarak ifade edilen ve henüz herhangi bir cisim ve suret ile var olmamış olan asli madde fıtratın ham maddesidir. Tanrı varlıkları bu maddeden dilediği suretlerde yaratır. 

...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
Michel Foucault ve Biyopolitika
Özet

Michel Foucault’nun, hapishanenin, cinselliğin, deliliğin tarihi gibi arşiv (soykütük) araştırmalarına dayanan çalışmaları onu giderek siyasetin tarihi ve evrimi araştırmalarına da götürecektir. Zira tüm bu görüngülerin işaret ettiği şey, bu süreçlerin birtakım iktidar ilişkilerinin işlevleri ve belirtileri olduğudur. Bu belirtiler ise onu yine, özellikle günümüz Batı toplumunda zuhur etmekte olan bir sürece, biyopolitik bir siyasal anlayışa ve bunun tezahürlerinin çözümlemesine götürecektir.

...
Ümit Aktaş
Modern Panoptikonda Müslümanca Yaşamanın İmkânı
Özet

Kur’an-ı Kerim’de dünya hayatı oyun ve eğlence olarak nitelenmektedir. Bu ayetleri genel olarak anlamak zor değildir ve özet bir şekilde dünya hayatının geçiciliği ve kendinde bir değerinin olmadığı, asıl değerli olanın ahiret yurdu olduğu sonucu çıkarılabilir. Bununla birlikte, bireysel ve toplumsal yaşamın içerisinde inşa edildiği dünya hayatını söylemsel düzlemde açıklamak, onu idrak etmek kadar kolay değildir. Söz konusu zorluğun en açık örneği, Hz. Peygamber’in vefatının ardından kurumsallaştırılan İslam toplumsallığının aşırı ciddi görünümüdür. Öyle ki iktidar ilişkileri ve dini ilimlerin rasyonelliğinden oluşan nesnel dindarlık ve gündelik yaşam iki boyutlu kalmıştır. Bunun en ilginç çıktılarından birisi, İmam Mâtürîdî’nin “İnsan, müşahede ettiğimizdir.” sözü olsa gerektir. İnsanın müşahede ile sınırlı olması, bir bakıma onun evrensel olarak bir panoptik düzlemde olduğunu zımnen içeriyor gibidir. Neyse ki Tasavvuf, iki boyutlu Müslüman gündelik hayatına üçüncü boyut eklemiş ve böylece sonsuza giden bir ruhsallık içerisinde insan çok katlı hale gelmiştir.

...
Süleyman Gümüş
Dr./İstanbul Üniversitesi
KURAN’DA BİYOİKTİDAR ELEŞTİRİSİ
Özet

Kuran’ı doğru okumanın bir yolu, onu, indiği çağda ne anlama geldiğini merkeze alarak, tarihselci bir metotla ele almaktır. Bu okuyuş Kuran’ı indiren evrensel ve çağlar üstü ıstıraplarla hemhal olmayı sağlar. Fakat bu okuyuş Kuran’ın mucizeliğinin ve lafzının çağlar üstülüğünün hakkını veremez. Ve bu perspektifle sınırlı bir Kuran okuması, kişiyi eninde sonunda “Kuran Allah’ın değil, Hazret-i Muhammed’in sözüdür” demeye götürür.

...
Esat Arslan
Yeni-İnsan Ne Durumda? Eğitim Felsefesi Açısından Biyopolitika Kültürü ve Uzakdoğulu Para Deneyimlerinin Yeni-Toplumu
Özet

Eğitim felsefeleri, sosyal politikalar, ekonomik kalkınma süreçleri ve insan yaşamının anlamlandırılmasında modern Avrupa ve çağdaş ABD deneyimlerinin yanı sıra Uzakdoğudaki Asya ülkelerinin deneyimlerini birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Henüz modernite ve çağdaşlıktaki kavramlar yeterince etüt edilmemiş; ayrıca paranın insan yaşamına son dört yıldaki ani etkileri ile Uzakdoğu toplumlarının deneyimleri arasındaki ilişkiler felsefede değerlendirilmemiştir. Bunun en önemli nedeni son 50 yıldaki uluslararası yorumların kuşatıcı bir bakış açısından yoksun oluşudur.[1] Bu çerçevede modern Batı Avrupa kökenli kültür karşısında iyiden iyiye edilgenleşen ve tüketici konumuna evrilen insan bireylerinin, Uzakdoğu’nun finans ekonomisi, teknoloji ve kripto para deneyimleriyle kendilerini büsbütün bir panoptikonun içerisinde bulmaya başladıkları saptanmalıdır.[2] Burada panoptikon, Michel Foucault’nun vaktiyle betimleyip öngördüğü gözetim ve denetim ortamından fazla olarak standardizasyonların anlık değişebildiği istikrarsız kontrol mevcudiyetlerine tekabül etmektedir. Foucault’nun deneyimlerindeki eksiklik güç kavramını çok-coğrafyalı olarak gözlemleyememiş olmasıdır.[3] Onun döneminde böyle bir küresel deneyim mevcut değildi.



[1] Justin Pack’in 2023 yılında yayınlanmış kitabı bir istisna oluşturmaktadır. Bkz. Justin Pack, Money and Thoughtlessness: A Geneology and Defense of the Traditional Suspicions of Money and Merchants, Cham/Switzerland: Palgrave Macmillan, 2023.
[2] Andrew Walter, Governing Finance: East Asia’s Adoption of International Standards, Ithaca, London: Cornell University Press, 2008, 9-28; Tuong Vu, Paths to Development in Asia: South Korea, Vietnam, China, and Indonesia; Cambridge, New York, Tokyo: Cambridge University Press, 2010, 2; Nikos Daskalakis, Panagiotis Georgitseas, An Introduction to Cryptocurrencies: The Crypto Market Ecosystem, London, New York: Routledge, 2020, 5-8.
[3] Michel Foucault, Discipline and Punish: The Birth of the Prison; çev.: Alan Sheridan,  New York: Vintage Books, 2. Basım, 1995, 201-202.

...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
GÜNLÜK HAYATTA BEDENİN SUNUMU VE İKTİDARIN DEĞİŞEN DOĞASI
Özet

Günlük Hayatta Bedenin Sunumu
İnsan, bedeniyle varolan ve hayatını sürdüren bir varlıktır. Ortaçağda insan daha çok ruhuyla öne çıkarılmış ve adeta bedensiz bir varlık gibi algılanmıştır. Çünkü bu çağa hükmeden dinlere göre ruh insanın cevheridir, beden ise ölümlü ve fani bir varlıktır. Eğer ruh kalıcı bir cevher ise o daha öncelikli ve önemli bir boyut olmalıdır. Nitekim bu fikirden dolayı, çağımızda olduğu gibi insanlar bir “beden terbiyesi”ne değil, “ruh” ya da bir başka ifadeyle “nefis terbiyesi”ne tabi tutulmuşlardır. Ortaçağ Avrupası’nda bugün bize çok korkunç gelen insanın yakılması hadisesi, o gün insanın hayrına bir ceza olarak uygulanmıştır. Çünkü Kilise’ye göre beden yakılırsa, ruh beden yükünden (ya da kafesinden) kurtulur ve saflığını elde ederek kurtuluşa erer!

...
Kadir Canatan
Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
NESNELEŞTİRİLEN BEDENLER YİTİRİLEN İŞLEVLER
Özet

İdealize edilen fiziksel özelliklere sahip ikonik modellerin görünürlükleri [yazılı-görsel medya ve sosyal medyada] arttıkça endüstri tarafından tasarlanan ve takdim edilen bu modellerdeki ‘’tasarlanmış beden’’ ve ‘’tasarlanmış genital’’ özelliklerin alıcısı da artıyor. Beden imajı için cerrahlardan artık sıklıkla bu modellerdeki antropometrik özellikler [tasarlanmış beden ve tasarlanmış genital yapı] talep ediliyor.  Dolayısıyla günümüzdeki ‘’ideal beden’’ ve "mükemmel genital" arayışı, pornografinin ve içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin bir araya geldiği yeni bir "biyopolitikayı" sembolize ediyor.[1]
Beden imajı, bir kişinin algılanan fiziksel tepkisinin duygusal [örneğin utanç, disfori], bilişsel [örneğin hoşnutsuzluk, değişim arzusu] ve davranışsal [örneğin kaçınma, gizleme] yönlerine atıf yapan çok boyutlu bir yapıdır ve cinsel sağlıkta/doyumda önemli bir rol oynar. Fiziksel cinsel yakınlık sırasında cinsel eşe nasıl göründüğü konusunda artan bir farkındalık duygusu olur.[2] Bu durum özellikle kadınlarda beden imajı ve genital görünün açısından kaygılara ve bağlantılı olarak da cinsel işlevin bozulmasına neden olabilir. Son yıllarda endüstri tarafından tasarlanan ve prototip modellerle takdim edilen [nesneleştirilen] kadın bedenleri bu olumsuz etkiyi dramatik biçimde artırıyor. Çünkü medyada ikonik modellerle doğal kadın formuna uymayan antropometrik özellikler idealize ediliyor ve norm olarak takdim ediliyor. Bunların başında fiziksel güzelliğin ve mükemmelliğin bir imgesi olarak tanımlanan Amerikan ikonu ‘’Barbie Bebek’’ modelleri geliyor. Medyanın son yıllarda prototip modellerle sunduğu fiziksel ve genital görünüm, ağırlıklı olarak bu ikonik modelin karakteristiklerini ve heteroseksüel erkeklerin kadın partnerlerinde aradıkları ideal özellikleri taklit ediyor.[3] Kadın bedeni [Analiz 1, genital görünüm ideallerini (yani, mons pubis ve labia majora görünürlüğü, labia minora boyutu ve rengi ve kasık saç stili) ve genel fizik ideallerini (yani, kalça, bel ve göğüs boyutu, boy, ağırlık ve vücut) açıklamaya çalıştı
Analysis 1 attempted to explain genital appearance ideals (i.e., mons pubis and labia majora visibility, labia minora size and color, and pubic hair style) and general physique ideals (i.e., hip, waist and breast size, height, weight, and body).
Analiz 1 (yani, mons pubis ve büyük dudaklar görünürlüğü, küçük dudaklar boyutu ve rengi ve kasık saç stili) ve genel fiziksel idealler (örneğin, kalça, bel, ve göğüs boyutu, boy, ağırlık ve vücut genital görünüm idealleri tanımlamak için aranan
Analysis 1 (i.e., mons pubis and labia majora visibility, small lips size and color, and pubic hair style) and general physical ideals (e.g., hip, waist, and breast size, height, weight, and body genital appearance are sought to define ideals
Tam sonuçlar yüklenemiyor
Tekrar dene
Tekrar deneniyor...
Tekrar deneniyor...
d1953 ile 2007 yılları arasında yayınlanan 647 Playboy Magazine orta sayfalarına göre zaman içinde kitle indeksi [BMI]). Analiz 2, 2007 ile 2008 arasında yayınlanan 185 Playboy fotoğrafındaki modellerin somutlaştırdığı genital görünüş ideallerine odaklandı. Birlikte ele alındığında, sonuçlar
Mass index over time (BMI), according to 647 Playboy Magazine middle pages published between 1953 and 2007. Analysis 2 focused on the ideals of genital appearance embodied by the models in 185 Playboy photos published between 2007 and 2008. Taken together, the results
647 Playboy dergisi dayalı zaman içinde kitle indeksi [VKİ]) 2007 ve birlikte ele alındığında 2008 arasında yayınlanan 185 Playboy fotoğraflarda modeller tarafından somutlaşan genital görünüm idealler odaklanmış Analiz 2 1953 ile 2007 arasında yayınlanmış Centerfolds sonuçlar perpetuation önermek
647 mass index over time (BMI) based on Playboy magazine) focused on genital appearance ideals embodied by models in 185 Playboy photos published between 2007 and 2008 taken together Analysis 2 Centerfolds results published between 1953 and 2007 suggest perpetuation
Tam sonuçlar yüklenemiyor
Tekrar dene
Tekrar deneniyor...
Tekrar deneniyor...
üşük beden kitle indeksi, ince bel, dar kalçalar, belirgin bir göğüs ve ergenlik öncesi bir kız çocuğun genitalini anımsatan tüysüz-tanımlanmamış bir pubise sahip][4] bu ikonik modeller üzerinden nesneleştiriliyor.



[1] Fahs, 2014;Rodrigues, 2012
[2] Daşıkan, 2019;Schick, 2010
[3] Cunningham, 1993;Kuther&McDonald, 2004
[4] Schick, 2011

...
Zeki BAYRAKTAR
HANEDANLIĞIN DEVLETE, TEBAANIN VATANDAŞA DÖNÜŞMESİ: İKTİDARA MUTLAK BAĞIMLILIK HALİ
Özet

Giriş: Aydınlanmacı Düşüncenin İnsan ve Varlık Tasavvuru Üzerine Üç Beş Kelam
Aydınlanmacı anlayış, aşkınlığı reddeden, sadece somut gerçeklik üzerinden eşya, olay ve olgulara bakan, onları bu çerçeveden değerlendirip yorumlayan, paradigmasını bu maddi gerçeklik üzerine kuran bir düşüncedir ki, genel hatlarıyla “modernite” veya “modernizm” dediğimiz bu anlayış ve yaşayış biçimi yaklaşık iki yüz yıldır yeryüzünün tek egemen hayat telakkisi ve yaşam pratiğidir. Bu telakkinin bir yansıması olarak Aydınlanmacı düşünce insan ile ilişkisini de bu çerçevede ele almakta, onu salt maddi bir varlık olarak, görünen bir beden olarak kabul etmekte, hatta akletmesini, üretmesini ve insanlığı ile ilgili her şeyini bedeninin bir eseri/ tekâmülü olarak görmektedir. Küresel bir anlayışa / algıya dönüşen bu Aydınlanmacı tutum, insan iktidar ilişkisine de bu çerçevede yaklaşarak bu ilişkiyi de sadece somut gerçeklikler ve insanın maddi boyutu üzerinden, hatta onu araçsallaştırarak yeniden inşa etti.

...
Mehmet Yaşar Soyalan
ARAÇSALLAŞAN BEDENLER: PİERCİNG, DÖVME, HAİRCUT VB. UYGULAMARIN HADİSLERDEKİ YERİ
Özet

Giriş
Yüce Allah (c.c.)  kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de insanı en güzel şekilde yarattığını ifade etmiş[1], insan ve insanın içinde bulunduğu alemi değişik estetiklerle donatarak güzel ve yaratılışıyla hayran bırakan her şeyi insana sevdirmiştir. Bununla beraber insana estetik duygusunu vererek güzelliğini ve icat ettiği her iyi ve güzel şeyi insanlara gösterme hissini fıtratına derç etmiştir. Tıpkı bir terzinin kendi meslektaşlarından daha iyi bir elbise dikmesi sonucu gelen müşterilere sürekli bu elbise üzerinden yaklaşması, benzerlerine oranla daha iyi kitap yazan bir yazarın konuyu anlatırken sürekli bu kitabını nazara vermesi gibi. Yüce Allah güzelliği ve güzel olan her şeyi kâinatı yaratırken hiçbir eksiklik olmayan mükemmel bir şekilde yarattığını Kur’ân-ı Kerim’de sık sık hatırlatmıştır. Nitekim “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.”[2], “Andolsun, Biz en yakın göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip donattık”[3], “Doğrusu biz, yeryüzündeki bütün bu göz alıcı nimetleri, yalnızca bu dünyaya ait gelip geçici birer (ilgi çekici) süs olarak yarattık”[4] vb. ayetlerle güzellik, estetik, süs ve süslenme gibi davranışları doğal karşılamıştır. Nitekim Hz. Peygamber de (a.s) giyim kuşamına önem vermiş, hayat boyu temizlik ve düzeni prensip haline getirmiş, giyimin nasıl olması gerektiğini soran kişiye “Allah güzeldir güzelliği sever”[5]  buyurmuş, kadının kocası için süslenmesine izin vermiş, hatta teşvik etmiş, aşırılığa ve lükse kaçan süslenmeleri ise yasaklamıştır.  Öte yandan yüce Allah insanı en güzel şekilde yarattığını ifade etmiş, insanların dengeli, kusursuz ve ahenkli yaradılışlarını korumalarına, güzel görünmelerine izin vermiştir. Öyle ki Kur’ân-ı Kerim’de “Ey Âdemoğulları, namaz kılacağınız her vakit, elbisenizi giyin, süslenin ve yiyin, için, israf etmeyin, şüphe yok ki o, müsrifleri sevmez.”[6] ayetinin taşıdığı anlam bu olsa gerektir. Buna karşın Allah, insanın fıtratını bozan, şekil ve suretini değiştirmeye kalkışan, yaradılış özelliklerine aykırı her türlü tasarruf ve müdahaleyi ise yasaklamış ve bu ameliyeyi “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür.”[7] ayetiyle şeytanın emirlerine uymak olarak nitelendirmiştir.



[1] Kur’ân-ı Kerîm, Tîn, 95/4.
[2] Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân, 3/14.
[3] Kur’ân-ı Kerîm, Mülk, 67/5.
[4] Kur’ân-ı Kerîm, Kehf 18/7.
[5] Ebü’l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburi Müslim, el-Câmiu’s-Sahîh, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî (Beyrut: Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, ty), İman, 147.
[6] Kur’ân-ı Kerîm, A’raf7/31.
[7] Kur’ân-ı Kerîm, Nisâ, 4/119.

...
Uğur ERMAN

Dosya Dışı

TAHA ABDURRAHMAN’IN FIKIH-AHLAK GÖRÜŞLERİNE DAİR BAZI MÜLAHAZALAR
Özet

Sık sık söylüyorum: Taha Abdurrahman’ın en önemli görüşü ahlaktır. Bunun bir önemli yansıması da fıkıh-ahlak ilişkisidir. Ahlak temelli bir fıkıh. Daha önceki bir çalışmamızda Taha’nın fıkıh-ahlak ilişkisini ortaya koymuş, bazı sorular sormuştuk. Burada sormaya, sorgulamaya devam edeceğiz. Taha, tarihselciliği eleştirdiği bir pasajında fıkıh-ahlak ilişkisine değinir. Ona göre taklitçi tarihselciler, Kur’an’dan normatiflik ifade eden hükümleri tasfiye etmek ister. Onların yerine ahlakı koyarlar. Oysa buna gerek yoktur. Olması gereken, hüküm/normu tasfiye etmek değil, onun konumunu yüceltmektir. Bu da ancak ahlak ile gerçekleşir. Böyle yapıldığında artık hüküm ayetinin içeriği, sadece yasamanın zahirine/lafzına münhasır kalmaz; yasamanın hedefi olan davranışı ahlakileştirmeyi de kapsayacak hale gelir. Bu durumda anlaşılan o ki, hüküm ayeti iki yöne sahip olmaktadır.

  1. Kanuni yön
  2. Ahlaki yön.

...
Yavuz Köktaş
KUR`AN VE DEVLET İLİŞKİSİ ÜZERİNE
Özet

Devlet denen aygıtın tanımı farklı açılardan yapılabilirse de özsel olarak "yasa" ve "yasalılık" onun en temel karakteridir. Devlet, belli bir toprak parçasında yasa ve kanuna göre insanların ortak çıkarlarını koruyan, kamusal hizmetler sunan ve toplumsal düzeni sağlayan bir organizasyondur.[1] Kadim dönemden beri kullanılagelen devlet, modern dönem insanın bilincinde farklı çağrışımlarda bulunmaktadır. Bugün devlet başkanı dendiğinde zihne gelenle, kadim dönemde, kral, imparator, sultan, halife ve kağan dendiğinde algılanan şey, işlevsel olarak benzerlik sergilese de mahiyetleri örtüşmemektedir. Devlet insan bilincinin ortaya çıkardığı bir organizasyon olduğundan o, bir kişi tarafından kurulmaz, onu ortak bilinç kurar. Devlet bir halkın örgütlenme yeteneğidir.



[1] Patricia Crone, Medieval Islamic Political Thought, Edinburg University Press, Edinburg 2005, s. 3.

...
Faruk TUNCER

Söyleşi

Prof. Dr. Kemal SAYAR: “Hayatlarımızı Hibrid Formlarda Yaşıyoruz.”
Yazının tamamını okumak için : Yazıyı Oku

Özet

Süleyman GÜMÜŞ

Modernitenin önceki toplumsallıktan oldukça farklı bir gerçeklik teklifinin olduğu ortadadır. Söz konusu farklıların bir kısmı sağduyu tarafından dahi tespit edilebilmesine rağmen önemli bir kısmı konuyu fayda-zarar veya ihtiyaç kavramlarının üzerinde bir idrak seviyesini gerektirmektedir. Yaşam üzerinde ve dolayısıyla ölüm üzerinde bir politika üretmek ve uygulamak demek olan biyopolitika, özellikle yakın ufku olan transhümanizm ve posthümanizm’le birlikte, hakikate saygılı olmak isteyen herkes için ciddi bir tehdit ortaya çıkarmaktadır. Biyopolitika konusunu ele aldığımız bu sayımızda iki önemli ismi konuk ediyoruz: Prof. Dr. Kemal Sayar ve Doç. Dr. Oğuz Haşlakoğlu.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamlayan Prof. Dr. Sayar, 1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimine devam etti. 2000 yılında psikiyatri doçenti, 2008 yılında psikiyatri profesörü oldu. Çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde danışmanlık ve hakemlik yaptı. Psikiyatri konulu çok sayıda kongre ve sempozyumda düzenleyici ve konuşmacı olarak yer aldı. 2002 yılında, Kanada McGill Üniversitesinde Transkültürel Psikiyatri Bölümü’nde konuk öğretim üyesi olarak çalıştı. Bakırköy ve Erenköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanelerinde klinik şefliği görevlerini yürüttü. Halen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatri anabilim dalı başkanıdır. Mesleki çalışmalarının yanı sıra, Açık Radyo ve Star Tv’de Ruhun Labirentleri, TRT’de İnsanlık Hali adlı programı hazırladı ve sundu. Prof. Sayar, Hayat Teselli Bulmaktır, Ruh Hali, Koruyucu Psikoloji: Çocuk Eğitiminde Duygusal Rehberlik gibi çok sayıda kitabın yazarıdır.

...
Kemal Sayar
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamlayan Prof. Dr. Sayar, 1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimine devam etti. 2000 yılında psikiyatri doçenti, 2008 yılında psikiyatri profesörü oldu. Çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde danışmanlık ve hakemlik yaptı. Psikiyatri konulu çok sayıda kongre ve sempozyumda düzenleyici ve konuşmacı olarak yer aldı. 2002 yılında, Kanada McGill Üniversitesinde Transkültürel Psikiyatri Bölümü’nde konuk öğretim üyesi olarak çalıştı. Bakırköy ve Erenköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanelerinde klinik şefliği görevlerini yürüttü. Halen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatri anabilim dalı başkanıdır. Mesleki çalışmalarının yanı sıra, Açık Radyo ve Star Tv’de Ruhun Labirentleri, TRT’de İnsanlık Hali adlı programı hazırladı ve sundu. Prof. Sayar, Hayat Teselli Bulmaktır, Ruh Hali, Koruyucu Psikoloji: Çocuk Eğitiminde Duygusal Rehberlik gibi çok sayıda kitabın yazarıdır.

Doç.Dr. OĞUZ HAŞLAKOĞLU: “İnsana özne denmesi, özgürlüğünün elinden alınmasıdır.”
Özet

Modernitenin önceki toplumsallıktan oldukça farklı bir gerçeklik teklifinin olduğu ortadadır. Söz konusu farklıların bir kısmı sağduyu tarafından dahi tespit edilebilmesine rağmen önemli bir kısmı konuyu fayda-zarar veya ihtiyaç kavramlarının üzerinde bir idrak seviyesini gerektirmektedir. Yaşam üzerinde ve dolayısıyla ölüm üzerinde bir politika üretmek ve uygulamak demek olan biyopolitika, özellikle yakın ufku olan transhümanizm ve posthümanizm’le birlikte, hakikate saygılı olmak isteyen herkes için ciddi bir tehdit ortaya çıkarmaktadır. Biyopolitika konusunu ele aldığımız bu sayımızda iki önemli ismi konuk ediyoruz: Prof. Dr. Kemal Sayar ve Doç. Dr. Oğuz Haşlakoğlu.
...
1964 yılında Trabzon’da doğan Doç. Dr. Haşlakoğlu, 1983-86 arasında Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümüne devam etti. 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi (MSÜ) Resim Bölümüne girdi. 1991 yılında Lisans, 1993 yılında aynı üniversitede Resim alanında Yüksek Lisans derecesi aldı. 1999 yılında Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Yüksek Lisans Programından “Technê in Plato’s Thought” isimli teziyle mezun oldu. 2003 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (MSGSÜ) Resim alanında Sanatta Yeterlik derecesi aldı. Çeşitli şehir ve ülkelerde sergi açtı. Halen İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünde doçent öğretim üyesi olarak ‘Temel Tasarım ve Görsel Sanatlar’, ‘Sanat Felsefesi’ ve ‘Estetik’ alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. Platon Düşüncesinde Tekhnê: Sanat ve Felsefenin Ortak Kökeni, Sanat Felsefesi ve Estetik Yazıları: Kuram, Eleştiri, Düşünce Notları ve Felsefece: Felsefe Yazıları isimli kitapların yazarıdır. Klasik Düşünce Okulu’nda ve diğer kurum-kuruluşlarda verdiği dersler ve seminerlerle yeni düşünme olanaklarına işaret ederek yeni bir okuyucu topluluğu oluşturdu.
Süleyman GÜMÜŞ

...
Oğuz Haşlakoğlu
1964 yılında Trabzon’da doğan Doç. Dr. Haşlakoğlu, 1983-86 arasında Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümüne devam etti. 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi (MSÜ) Resim Bölümüne girdi. 1991 yılında Lisans, 1993 yılında aynı üniversitede Resim alanında Yüksek Lisans derecesi aldı. 1999 yılında Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Yüksek Lisans Programından “Technê in Plato’s Thought” isimli teziyle mezun oldu. 2003 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (MSGSÜ) Resim alanında Sanatta Yeterlik derecesi aldı. Çeşitli şehir ve ülkelerde sergi açtı. Halen İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünde doçent öğretim üyesi olarak ‘Temel Tasarım ve Görsel Sanatlar’, ‘Sanat Felsefesi’ ve ‘Estetik’ alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. Platon Düşüncesinde Tekhnê: Sanat ve Felsefenin Ortak Kökeni, Sanat Felsefesi ve Estetik Yazıları: Kuram, Eleştiri, Düşünce Notları ve Felsefece: Felsefe Yazıları isimli kitapların yazarıdır. Klasik Düşünce Okulu’nda ve diğer kurum-kuruluşlarda verdiği dersler ve seminerlerle yeni düşünme olanaklarına işaret ederek yeni bir okuyucu topluluğu oluşturdu.

Kültür Sanat

EDİRNE SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİ BİMARHANESİ
Özet

20 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş depremi sonucunda birçok kamu binası gibi Hatay’da bulunan Defne Devlet Hastanesi de yıkılmıştır. Bir buçuk ay gibi çok kısa bir sürede devlet, bu hastaneyi zorlu deprem koşullarına rağmen yeniden inşa etti. Devlete en çok ihtiyaç duyulan bu zamanlarda birey; yeme, içme ve barınma gibi temel ihtiyaçların yanında sağlık ihtiyacının da karşılanmasını beklemekte ve bu tür felaketler sonucunda sağlık müesseselerinin yıkılması bireyde ve toplumda ciddi umutsuzluklara neden olmaktadır. Ancak bu gibi felaketler ciddi olumsuzluklara neden olsa da, devlet yeni tesis edeceği sağlık kurumlarıyla bireyin sağlık geleceğini şekillendirme fırsatı bulmaktadır.

...
Semih YAKUT

Kitap Kritikleri

Beden ve Beyan / Hayattan Kitaba
Özet

Beden ve Beyan isimli çalışma, yazarın kendisinin de belirttiği gibi beden sosyolojisinin pratik bir iz düşümü niteliğindedir. Nevşehir’li akademisyen Canatan’ın bu eserinde insanın kendini beyan etmesinin beden üzerinden nasıl gerçekleştiği üzerinde durulmaktadır. Her türlü beyanın merkezinde yer alan bedenin, etken ve edilgen olarak değerlendirilebildiğini konu edinen eser üç kısımdan oluşmaktadır.

...
Merve DALMAZ
breitling chronographe etanche 50m a68062 no 1111 price omega dark side of the moon copy uk replica watches steve mcqueen watch auction tag heuer carrera calibre 16 leather strap replica watches uk omega seamaster nato strap rado first copy watches in ahmedabad swiss replica watches hello rolex reviews rado tan boots fake watches
İLİMYURDU Yayıncılık ve Eğitim Hiz. Ltd. Şti.
Adres : Molla Gurani Mah. Akkoyunlu Sk.
            No: 36 Fındıkzade Fatih / İstanbul
Tel      : 0212 533 05 35
Mail    : info@yetkindusunce.com
Tüm Hakları İlim Yurdu Yayıncılık’a aittir. Kaynak belirtilmeden hiçbir içerik kopyalanamaz. | Tasarım & Yazılım: Dizayn Sanat