Editörden
Editörden
İnsanın yeryüzündeki varoluşunu belirleyen ve tarih boyunca farklı coğrafyalardaki serüvenine eşlik eden göçler, günümüzde etki potansiyelini artırmış görünüyor. “Daha iyi bir hayata tutunabilme” umuduyla gerçekleşen ve temelde mevcut kaynakların eşitsiz dağılımından beslenen göçler, kimi zaman deprem, tsunami, yanardağ patlaması ve iklim krizi gibi doğal itkilerle, kimi zaman da devletlerarası çatışma ve savaşlarla tetikleniyor.
Bugün başta ekonomi ve uluslararası politika olmak üzere, sosyo-kültürel hayatın hemen her düzeyinde yaşanan küreselleşmenin de etkisiyle, dünya adeta göçler çağını yaşıyor. Nitekim ulaşım ve iletişim alanlarındaki teknik ilerleme, küresel ölçekte sermaye, ürün ve fikir hareketliliği yanında kuşkusuz insan hareketliliğini de artırmış durumda. Endüstrileşmeyle birlikte, başlangıçta sanayi merkezlerine yönelen ve daha çok ülke içi hareketler şeklinde gelişim gösteren göçler, birçok etkenin sürece eklemlenmesiyle uluslararası bir form kazanarak toplumsal değişimin temel dinamiklerinden biri haline geliyor.
Birleşmiş Milletler’in yayınladığı 2024 raporlarına göre, dünyadaki uluslararası göçmen sayısı yaklaşık 300 milyona ulaşmışken, zorla yerinden edilen insan sayısı ise 120 milyonu aşmış durumda. Ulus devlet sınırlarının aşındığı bu zeminde, neredeyse her ülke ya göç alarak, ya göç vererek ya da her ikisini birlikte deneyimleyerek toplumsal gerçekliğini yeniden kuruyor; idari mekanizmalar bu yeni gerçekliğe göre politikalar belirleyerek sosyo-kültürel ilişkileri düzenleme yoluna gidiyor.
Uzun yıllar göç veren ve transit ülke pozisyonunda olan Türkiye ise artık aynı zamanda göç alan bir ülke olarak öne çıkıyor. Ortadoğu’da yaşanan ve “Arap Baharı” olarak anılan halk ayaklanmalarının 2011’de Suriye’ye sıçramasının ardından patlak veren iç savaş nedeniyle milyonlarca Suriyelinin ülkemize sığınmasıyla başlayan süreç, yıllardır süregelen hararetli tartışmaların da fitilini ateşledi. Bugün itibari ile, ülke ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuz şartlarla beraber popülist siyasi retoriğin ve medya manipülasyonlarının da marifetiyle Suriyeliler adeta “günah keçisi” ilan edilmiş durumda.
Yetkin Düşünce, toplumda giderek artan dışlama, etiketleme, ötekileştirme ve yabancı düşmanlığına rağmen, üstlendiği sorumluluğun bir gereği olarak, hamasi söylemlerden uzak ve çok yönlü bir bakışla, konuyu insanca, hakça ve serinkanlı bir yaklaşımla okuyucularımızın gündemine sunuyor.
Dergimizin bu sayısında, Mustafa Tekin, Yusuf Adıgüzel, Betül Ok Şehitoğlu, Rukiye Gülerce, İrem Tosun, Hakan Gülerce, Muhammet Özdemir, Rümeysa Betül Gündüz, Soner Tauscher, Kadir Canatan, M. Yaşar Soyalan, Hülya Şekerci, Ali Öner, Mahmut Kaya, Cevdet Işık ve Ahmet Keleş olmak üzere konunun farklı yönlerini ele alan özgün makaleleriyle birçok uzman ismi konuk ediyoruz.
Söyleşi bölümünde, Türkiye’deki göçmenlerle ilgili toplumun nabzını tutan, “Suriyeliler Barometresi” başta olmak üzere ulusal ve uluslararası ölçekte birçok çalışması ile kamuoyunun yakından tanıdığı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan’ı ağırlıyoruz.
Kültür-sanat bölümünde Mehmet Sarmış ve Muhammet Çelik’in yazılarına yer veriyoruz. Kitap kritiklerinde ise Talip Küçükcan’ın editörlüğünde yayımlanan “Türkiye’de Arap İmajı: Toplumsal Hafıza, Popüler Kültür, Kamuoyu” isimli çalışmayı Kerem Tarık Şahiner; Zahide Tuba Kor’un kaleme aldığı “Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş ve Göç” adlı eseri ise Necmiye Durmuş sizler için değerlendirdi.
Dergimize yazı, görüş ve değerlendirmeleriyle katkıda bulunan tüm yazarlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Bu sayıyla birlikte 2024 yılını tamamlamış oluyoruz. 2025 yılı ilk sayısının konusu “Erkeklik” şeklinde belirlenmiştir. Yazar, akademisyen ve mütefekkirleri dergimize katkı sağlamaya çağırırken, yedinci yılı tamamlamış olmaktan dolayı Yüce Rabbimize hamd ediyoruz.
Saygıdeğer Okur! Yetkin Düşünce, biteviye üretilen dezenformasyon ve popülizmle kirlenmeye teşne ülke ve dünya gündeminde, hür tefekkürün mütevazi bir muhiti olarak kalemin ve kelamın onurunu koruma mücadelesine sizlerden aldığı destekle devam ediyor. Yeni yayın yılında buluşabilme ümidiyle, muhabbetle…
Fatih YAMAN
Sayı Editörü
Dosya
Göç: Söylem ve Gerçeklik
Özet
Göç, insanlık tarihi boyunca toplumsal değişimler kadar medeniyet düzlemindeki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Geçmişte kavimler göçü kadar farklı toplumların farklı mekanlara olan göçleri bu bağlamda en çok sosyal değişmeye atıfta bulunmaktadır. Türklerin Anadolu’ya göçleri de daha sonrasında hem kendilerinde hem de içinde yaşadıkları coğrafyada bir farklılaşmayı sonuçlamıştır. Dolayısıyla göç olgusu insanlık tarihinde dikkatle izlenmesi gereken bir fenomen şeklinde düşünülmelidir.
...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
İlk Taşı Göçmen Olmayanımız Atsın!
Özet
Giriş
Göç ne sadece Türkiye’nin ne de sadece günümüzün sorunu. Türkiye yalnızca bugün değil, 250 yıldır göç alan bir ülke. İç göçleri de sayarsak neredeyse hepimiz göç serüveninde aktif bir role sahibiz. Dünya kurulduğundan beri insanlar bazen doğa, bazen beşeri nedenlerle yurtlarından ayrılmak zorunda kalabiliyorlar. BM Mayıs 2024 verilerine göre zorla yerinden edilenlerin sayısı 120 milyonu geçmiş durumda. Dünyadaki uluslararası göçmenlerin sayısı 300 milyona yaklaştı. Suriye savaşının başlamasından bu yana zorunlu göç edenlerin sayısı 13 yıldır aralıksız biçimde artıyor. Bulunduğu istikrarsız coğrafya nedeniyle Türkiye de çok fazla zorla yerinden edilmiş insana ev sahipliği yapmak durumunda kalıyor.
...
Yusuf ADIGÜZEL
Göçmen ve Uyum Denilince Ne Anlamalıyız?
Özet
Türkiye içinde bulunduğu coğrafi, sosyo-kültürel, politik, ekonomik ve stratejik konumu itibarı ile yüzyıllardır göç almakta olan ülkelerden birisi konumundadır. Bu sebeple göç söz konusu olduğunda Türkiye örneklemi gerek gündelik hayatı yorumlamak gerekse bilimsel araştırmalar anlamında oldukça önemlidir. Göç; en genel tabiri ile bir yerden bir yere hareket etmek anlamına gelmektedir. Kitlelerin ve bireylerin uğrak noktası olan Türkiye de bu hareketlilik kültürel havzanın genişlemesine, kültürleşme ve kültürlenme süreçlerinin sürekliliğine neden olmuştur.
...
Betül OK ŞEHİTOĞLU
Suriyeliler Geçici mi Kalıcı mı!
Özet
Giriş
21. yüzyıl, küresel ölçekte zorunlu göç hareketlerinin artış gösterdiği, bunun sonucunda uluslararası hukukun ve insan hakları normlarının sınandığı bir dönem olmuştur. Savaşlar, siyasi çatışmalar ve doğal afetler gibi nedenlerle milyonlarca insan, temel haklarını koruyabilmek için güvenli liman arayışına girmiştir. Özellikle 2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşının ardından, komşu sınır ülke olması sebebiyle bu göç hareketlerinin odağı haline gelen Türkiye, milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapmıştır. Türkiye örneğinde, uluslararası hukuk ve insan hakları bağlamında zorunlu göçün zorlukları, sınırları ve çözümleri üzerine bir tartışma açmak oldukça elzemdir.
...
Rukiye GÜLERCE
Nefret Söyleminin Siyaset Dilini İşgali: Zafer Partisi ve Ümit Özdağ Örneği
Özet
İnsanlık tarihi her dönemde göçe tanıklık etmiştir. Özellikle savaş veya iç karışıklık gibi insan haklarının ihlal edildiği kriz süreçlerinde kişiler kendilerinin ve ailelerinin emniyetini sağlamak amacıyla güvenli topraklara göç edebilmektedir. Yapılan bu göçler hem göçmenler hem de göç alan toplumlar için sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik anlamda etkilere sahiptir.
...
İrem TOSUN
Türkiye’de Zorunlu Göç Ve Sosyal Uyum
Özet
Giriş
Göç ve göçmenlik kavramları günümüz Türkiye’sinin önemli gündemleri arasında yer almaktadır. Özellikle 2011 yılından bu yana Suriye’deki iç karışıklıklar nedeniyle Türkiye’ye ve çeşitli ülkelere yönelik yaşanan zorunlu göç farklı görüşler ve bakış açıları bağlamında yerel halk arasında önemli tartışmalara yol açmaktadır. Göçmenler, seçim dönemlerinde siyasetçilerin gündeminde sıkça yer almış; bu süreçte kullanılan ayrıştırıcı söylemler, yerel toplumda derin kutuplaşmalara neden olmuştur. Bu tür bir dil, toplumda göçmenlere karşı önyargıları körükleyerek sosyal uyum sürecini zorlaştırmış ve toplumsal ilişkilerde gerilimi artırmıştır. Çeşitli sosyal ve ekonomik sıkıntıların da tetiklemesiyle bu tartışmalar ve kutuplaşma toplumsal gündelik hayat pratiklerine de yansımış, özellikle zorunlu göçmen karşıtlığı daha görünür hale gelmiş ve insan hakları ihlallerine neden olacak olacak seviyelere ulaşmıştır. O halde bu süreçte sorulması gereken iki soru vardır. Bu sorulardan ilki yerel toplumun kutuplaşması, göçmenlerin dışlanması ve hatta ötekileştirilmesi hepimizin yararına mıdır? İkincisi hem yerel hem de göçmen toplumların sorumluluklarının farkında olarak uyum içerisinde birlikte yaşaması mümkün müdür? Bu makalede bu sorulara cevap aranmaya çalışılmıştır.
...
Hakan GÜLERCE
Göç Epistemolojisi ve Ekonomisi Üzerine Post-kolonyalist Bir Analiz
Özet
Giriş
Günümüzde göçe dayalı bireyselleşmiş bilgi ve ekonomi dünya genelinde büyük bir doygunluğa ulaşmış görünmektedir. Hatta Çin’in toplumsal yapısının bazı şartlar dışında siyasal olarak göçmenliğe kapalı olması nedeniyle göçmenlik karşıtı trendin tüm dünyada yayılabileceği söylenebilir. ABD ve onun temeli olan Amerikan rüyası, önce Britanya’dan 17. yüzyılda başlayan ve aşama aşama Avrupa ve dünyadan gelen bütün göçmenlere kendisini açan göçmen temelli bir felsefe, bilgi ve ekonomi anlayışına dayanmaktadır. Çin ve onun temeli olan bireyselleşme tabanlı çelişkili ulusal kalkınma modeli, dünya genelinde eğitimli, kalifiye ve verimli çalışan Çinlilerin kendi yurtlarına dönmelerini desteklemektedir. Bunun dışında göç ve göçmenliği kabul etmeyen ülkenin 21. yüzyılın ikinci on yılındaki yükselişi ve ikinci çeyreğe girerkenki ekonomik gelişmişliği, Çinli olmayanların Çin’e gelişlerine kapalıdır.
...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
Göçmen Çocuk İşçiliği ve Yoksulluk Çıkmazı: Sosyal Adalet Üzerine Bir Analiz
Özet
Göçmen çocuk işçiliği, dünyanın dört bir yanında giderek büyüyen ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre, dünya genelinde 160 milyon çocuk zorla çalıştırılmakta ve bunların önemli bir bölümünü göçmen çocuklar oluşturmaktadır.[1] Türkiye’deki göçmen çocuk işçilerin sayısı, Suriyeli göçmen çocukların istihdam piyasasındaki varlığıyla birlikte artış göstermiştir. Geçici koruma altında bulunan göçmen nüfusun yaklaşık yarısının 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşması ve çocuk işçiliğinin yüksek oranlarda seyretmesi, özellikle bu çocukların zorlayıcı ve sömürücü iş koşullarına maruz kalmasıyla birleşerek uzun vadede ciddi sosyal ve ekonomik sorunlara zemin hazırlamaktadır. Çocuk işçiliğinin yaygınlaşması, eğitim ve gelişim fırsatlarından yoksun bir neslin ortaya çıkmasına neden olarak düşük beşerî sermayeye sahip kayıp bir nesil riskini gündeme getirmektedir.
[1] ILO. (2021). "Child Labour: Global Estimates 2020."
...
Rümeysa Betül GÜNDÜZ
Avrupa’da Göçün Getirdiği Kutuplaşma ve Merkez Siyasetin Yeniden Yapılandırılması
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Avrupa Değerleri
Batı Avrupa tarihinde din ve mezhep temelli çatışmalardan ideolojik farklılıklara dayalı savaşlara kadar birçok soykırım, katliam ve sürgün dahil kanlı olay bulunmaktadır. Mezhep çatışmasından kaynaklı 30 Yıl Savaşı, İspanyol Veraset Savaşı, Fransa ile İngiltere arasında sömürgeler uğruna yapılan 7 Yıl Savaşı, Napolyon’un Savaşları vd. Avrupa’da siyasi birliğin sağlanmasında yeterli olmamıştır. Avrupa coğrafyasında ortak bir siyasal sistemin ortaya çıkıp Avrupa Birliği’ne evrilebilmesi için iki dünya savaşı, soykırımlar ve on milyonlarca insanın ölmesi gerekmiştir. Ancak II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı ortamından sonra ABD’nin önderliğinde Batı Avrupa’da kalıcı bir barış sağlanabilmiştir. Bu barışın sağlanabilmesinin temel nedeni Fransa ve Almanya başta olmak üzere İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında endüstri devriminin temel ham maddesi olan kömür ve çelikten kaynaklı anlaşmazlıkların 1951 yılında kurulan “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” ile giderilmesinde yatmaktadır. Avrupa Birliği’nin de temeli olan bu anlaşmayı “Avrupa Ekonomi Topluluğu” ve “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu” izlemiştir. Daha sonra üçü birden “Avrupa Topluluğu” altında birleşmiştir. 7 Ekim 1949’da Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) kurulması ve takip eden yıllarda NATO’nun (1949) ve Varşova Paktı’nın (1955) kurulması, Kore Savaşı (1950), Berlin Duvarı’nın örülmesi (1961), Kongo ve Küba Krizleri ile yükselen Soğuk Savaş dönemi Batı Avrupa açısından ekonomik olduğu kadar politik yönden de birleştirici olmuştur.
...
Soner TAUSCHER
Avrupa`daki Aşırı Sağ ve Popülist Partilerin Göç Söylemleri
Özet
Aşırı sağ ve popülist partiler, şu anda birkaç Avrupa ülkesinde önemli bir ivme kazanmış olup bu durum milliyetçi ve göç karşıtı platformlara yönelik daha geniş bir desteğin arttığını göstermektedir. İtalya’da Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya Kardeşleri” (FdI), siyasi manzarayı önemli ölçüde etkileyen baskın partilerden biri olarak ortaya çıkmıştır. 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FdI, ulusal seçimlerde elde ettiği %26'dan daha fazla (%28) oy alarak önceki başarısını sürdürmüştür. Bu performans, Meloni'nin önde gelen bir AB lideri olarak konumunu sağlamlaştırmış, Ursula von der Leyen ve Marine Le Pen gibi diğer etkili isimlerle etkileşim kurmasına olanak tanımıştır. FdI'nin yükselişi, göç ve Avrupa Birliği politikalarına karşı daha geniş duyguları yansıtan sağa doğru bir kaymayı temsil etmektedir.
...
Kadir Canatan
Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Aydınlanma/Modernizm ve Dinler Tarihi Açısından Göç ve Göçmen Olgusu
Özet
Giriş: 19. Yy ve Sonrası Dönemin Göç Olgusunun Sömürgecilik ve Ulus Devletlerin Ayırımcı Politikaları ile İlişkisi
Göç olgusu insanlık tarihi kadar eskidir ve hem göç edenler hem de göç edenlerle yurtlarını paylaşanlar için hep zor ve sıkıntılı bir süreç olmuştur. İnsanlar durup durduğu yerde yerlerini yurtlarını terk etmezler. İnsanların her zaman daha iyisini arama, daha mükemmeline ulaşma arayışı hep olagelmiştir ama hem bireysel anlamda hem de kitlesel anlamda asıl göçler, kuraklık, sel, deprem gibi tabii felaketler ile iktidarların zulüm ve baskıları, iç savaşlar, toplumsal kaos ve kargaşa nedeniyle gerçekleşir. Bu nedenle İnsanlar tarihin her döneminde yaşadığı coğrafyadan çıkarak kendisine daha güvenli ve imkânı bol coğrafyalar araya gelmiştir. Bugün de benzer şeyler yaşanmaktadır.
...
Mehmet Yaşar Soyalan
Ulusal Sınır, Ümmet ve Suriyeli Göçmenler
Özet
Dünya siyasetinin zeminini oluşturan ulus devlet yapısı, bazı temel sacayaklarına oturur. Bunlardan biri, ulus devletin üzerinde varlık bulduğu toprak parçasıdır. Belirli bir coğrafi sınırla tanımlanan bu toprak parçası, ulus devletin fiziki alanını oluşturur ve sınırları aracılığıyla kendini diğer coğrafi alanlardan ayrıştırır. Bu bağlamda, ulus devlet teritoryal, yani toprağa bağımlı bir siyasi yapılanmadır. Toprağa bağlı bu siyasi devlet modeli modern öncesi siyasi yapılanmalardan farklıdır. Zira ulus-devlet öncesindeki hanedanlıklar veya imparatorluklarda sınırlar bugünkü gibi keskin çizgilerle belirlenmemiştir (Tekin, 2015:205).
Klasik dönemde sınırlar geçirgen olup kutsallık içeren bir egemenlik anlayışı hâkimdir. Buna karşılık, modern ulus-devlet yapısında ise devlet egemenliğini sınırları içinde kalan “her santimetrekarede aynı tamlıkta, yaygınlıkta ve şaşmazlıkla” işletir (Anderson, 2017: 33). Benedict Anderson, sınırlılık ve egemenlik açısından klasik ve modern siyasi yapılanmaların farklılıklarını analiz ederken, ulus devletin sınırları belirlenmiş ve meşruiyetini yurttaştan alan yapısına dikkat çeker ve hanedanlık ile imparatorluk topluluklarının sınırları aşan ve kutsallık içeren bir egemenlik anlayışı bulunduğunu vurgular. Anderson, Hristiyanlık ve İslam ümmetlerinin kıtalar üstü dayanışma ve birliktelik anlayışını klasik dönemin bu yapısına örnek olarak sunmaktadır (Anderson, 2017: 51). Buna göre kutsal kültürlerde fiziki sınırları aşan “büyük cemaat” anlayışı hâkimdir.
...
Hülya ŞEKERCİ
Göçün Mekânsal Boyutunun Sosyopsikolojik Göz Ardıllığı
Özet
Göçmenlik
Göç, hayatın gerçeğidir. Göç bir umut itkisidir. Bu itki insanın varoluş tarihiyle paraleldir. Bu itki kimi zaman kesintiye uğramış gibi görünse de aslında farklı ölçeklerde devam etmiştir. Göçün bugün sorun olarak görülmesi ise insanın ve siyasetin ötekine karşı olan tahammülsüzlüğüdür. İnsan zaten bir göçmen değil midir? İnsan için göç; önce annesinin rahminden dünyaya, dünyadan da başka bir diyara toprağın altına gömülerek sonlanmaktadır. İnsan anne rahmine düştüğünde onun varlığına tahammül etmeyen ve onu oracıkta öldürmeye çabalayanlar vardır. Ahlaki olarak buna karşı çıkanlar olduğu gibi destekleyenler de vardır. Bunu gerçekleştiren bir zihniyetten göçmeni/ötekini kabul etmesi beklenmemelidir. Öteki’nin filozofu kabul edilen Levinas’ın Filistinlileri kabul etmemesi gibi.
...
Ali Öner
Göçmenler ve Yerleşikler: Hüsranda Olan Kim?
Özet
İnsanoğlu unutan bir varlık, bu çoğu zaman hüsrana yol açıyor. Temelde bir göçmen olduğunu unutuyor. Tarih boyunca göçebe, yarı göçebe yaşam akabinde yerleşik hayata geçiş denemeleri. Yerleşenler, göçenler halen yarı göçebe, göçebe yaşayanlar hâsılı göçmenlik tüm insanlık tarihi boyunca sürekli deneyimlenen bir hal. Hal, diyorum zira hiç kimse ebedi yerleşik kalamıyor yeryüzünde. Son yıllarda ortada görünen bu kadar kadim kentlere rağmen-ki kent yerleşik hayatın en bariz/mükemmel örneği- insanların önemli bir kısmı ya gönüllü ya da zorunlu olarak göç ediyorlar. Çünkü orta yerde bozulan bir düzen var; ekonomik, sosyal ve demografik olarak. Her iki göç de bir umuda dayanıyor: güvenli bir hayat…
...
Mahmut KAYA
Bir Mazur Olma Ve Maruz Kalma Sarmalı: Göç Olgusu
Özet
-1-
Hareket etmek, hareket halinde olmak, bir yerden başka bir yere gitmek, mekân değişikliği yapmak, insan için hayati öneme sahip varoluşsal bir olgudur. Bu doğal, olmazsa olmaz varoluşsal olguya paralel olarak, doğru ve yanlışın, gerçek ve yanılsamanın, hak ve batılın etkileşimiyle oluşan, adına tarih dediğimiz geçmiş, şimdi ve gelecekle bağı ve bağlantısı olan, adeta canlı bir organizmayı da olanaklı kılıyor. Tarihi canlı bir organizma yapan en önemli gösterge, tarihteki olay ve olguların birbiriyle ilişkili ve aynı zamanda kesintisiz olmasıdır. Hareket, bir karakter olarak tarihin, insan da bir özne olarak hareketin etken unsurudur. Neticede oluşan bir tarihsel akış vardır ve bu akışta en önemli etki ise insanın bakışı olmaktadır.
...
Cevdet IŞIK
Garibin Gurbeti ve Göçün Hüzünlü Hikayesi -İnsanın Kendini Arayışına Romantik Bir Bakış-
Özet
“Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir.
Arap atları yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir…” (Dadaloğlu)[1]
“Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim, gidiyorum gündüz gece…” (Âşık Veysel)[2]
Giriş
Müslüman gelenekte, ruhların bu dünyaya gelmeden önce birlikte var olduklarına inanılan ‘Ezel Bezmi’ diye bir âlem vardır, burası varoluşumuzun asli vatanıdır. Ruhlarımızla ilk önce burada var olduk ve daha sonra bu dünyaya göçtük. Bu yüzden ‘dünya’, tüm mistik edebiyatta ‘gurbet’ insan da ‘garip’ olarak betimlenir. Bir cümleyle ifade edecek olursam, varlığımızın özü bir yolculuk ve göçten ibarettir.
Önce bir gizemli ruhuz ezel bezminde
Sonra bir damla suyuz ana rahminde
Nihayet gurbet ellerinde bir garip
Göçer dururuz hasret çöllerinde…
*Prof. Dr., Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi.
[1] Dadaloğlu bu şiirinde, Osmanlı Devleti’nin yörükleri göçebe hayatından yerleşik hayata geçirme politikasına karşı itirazını dile getirir. Bkz. Antoloji.Com Kültür ve Sanat, Dadaloğlu -Şiirleri-, 2004, s. 24.
[2] Ahmet Özdemir,
İki Kapılı Bir Handa Âşık Veysel, (İstanbul: Avcıol Y., 2010), 405, şiir numarası: 162.
...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
Söyleşi
Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ile Söyleşi
Özet
Söyleşi
Türkiye’deki Suriyeliler: Birlikte Yaşayabilecek miyiz?
Fatih Yaman
Doç. Dr./İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Yetkin Düşünce, bu sayıda, insanlık tarihini derinden etkileyen ve günümüz dünyasını şekillendiren göçleri konu alıyor. Son yıllarda yaşanan siyasi krizler, iç savaşlar ve devletlerarası çatışmalarla tetiklenen göçler toplumların demografisi başta olmak üzere sosyo-kültürel ve ekonomik yapısını yeniden tanzim ediyor.
Ortadoğu’da gelişen Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçramasıyla büyüyen siyasi istikrarsızlık ve savaş ortamı yüzbinlerce can kaybının yaşandığı ve milyonlarca insanın yerinden edildiği bir krize dönüşmüş durumda. Daha iyi bir hayata tutunabilmek için yurtlarından çıkıp farklı ülkelere sığınan milyonlarca Suriyelinin yöneldiği ülkelerin başında ise Türkiye geliyor.
Biz de bu çerçevede 2011’den bu yana süregelen ve ülke gündeminde hararetli tartışmalara konu olan Suriyeli göçünü popülist ve manipülatif söylemlerden uzak, çok yönlü ve veri temelli bir yaklaşımla masaya yatırıyoruz.
Türkiye’deki göçmenlerle ilgili toplumun nabzını tutan, “Suriyeliler Barometresi” başta olmak üzere ulusal ve uluslararası ölçekte birçok çalışması ile kamuoyunun yakından tanıdığı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ile Türkiye’deki Suriyeliler odağında gerçekleştirdiğimiz söyleşi ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
...
M. Murat ERDOĞAN
Kültür Sanat
Şef
Özet
Patron, "Gerekirse pavyona git ve bu konuda bir haber, hatta yazı dizisi yap." deyince kabul etmek istememiştim önce. Alışkın değildim öyle işlere ve böyle haberlere. Muhafazakâr bir ailem, dindar sayılabilecek bir eşim, düzgün bir hayat yaşamasını ve babasıyla hep gurur duyup asla utanmamasını istediğim minik bir kızım vardı. Doğrusu ben de dine çok uzak sayılmam, ara sıra cumalara giderim, sık sık Allah'ı anar ve birçok işime besmele ile başlarım. Bu düşmüş kadınlarla uğraşmak, hele gazeteci olarak da olsa pavyona gitmek bana göre değildi. Fakat patron çok ciddiydi, ısrar ediyordu.
...
Mehmet SARMIŞ
Akademinin Hemen Kıyısında Hayat
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Asım Gültekin abi rahmet-i Rahman’a kavuşmadan önce Üsküdar kitap fuarında karşılaşmıştık bir keresinde. Dergimizin daha dikkat çekici olması için bazı taktikler vermek istedi. Benim de akademisyen olduğumu bildiği için, “mesela” dedi “akademik körlük” başlığıyla bir sayı çıkarabilirsiniz. Henüz böyle bir sayı çıkarmadık ama bu konu öteden beri dile getiriliyor çeşitli mahfillerde. Kendi ihtisas alanındaki sondaj çalışmasına koyulan akademisyen, dünyada olup bitenler hakkında bir çift laf edemez, etrafındaki farklı renkleri göremez olabiliyor çoğu kez.
...
Muhammet Çelik
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Kitap Kritikleri
Türkiye’de Arap İmajı: Toplumsal Hafıza, Popüler Kültür, Kamuoyu-Ed. Talip Küçükcan
Özet
Türkiye’de Arap İmajı: Toplumsal Hafıza, Popüler Kültür, Kamuoyu[1] isimli editoryal çalışma 2022 yılında okuyucu ile buluşmuştur.[2] Üç farklı yazara ait üç farklı bölümden oluşan eserin başlığından hareketle Türkiye’de Araplara yönelik imajinatif algıların ortaya konması hedeflenmektedir. Eserin alt başlığında yer alan Toplumsal Hafıza ifadesine paralel olarak Türk Tarih Kitaplarında Araplar
[1] Talip Küçükcan (ed.),
Türkiye’de Arap İmajı: Toplumsal Hafıza, Popüler Kültür, Kamuoyu (İstanbul: Çamlıca Yayınları, 2022).
[2] 2023 yılında
Arab Image In Modern Turkey ismiyle İngilizceye tercüme edilmiştir. Bkz: Talip Küçükcan (ed.),
Arab Image In Modern Turkey&Memory, Popular Culture and Public Perception, (İstanbul: Çamlıca Yayınları,2023).
...
Kerem Tarık Şahiner
Tuz ve Taş Üstünde: Suriye’de Rejim, Savaş ve Göç, Zahide Tuba Kor
Özet
Ortadoğu üzerine gerçekleştirdiği araştırmalar ile tanınan Zahide Tuba Kor’un kaleme aldığı ve ikinci baskısı yapılan Tuz ve Taş Üstünde adlı eser, yakın geçmişte Suriye’de yaşanan savaş ve bu süreçte deneyimlenen mecburi göçler ve yaşananları görüştüğü Suriyeli kişilerin ağızlarından aktararak bu alandaki birincil kaynaklardan biri konumuna oturmuştur. Eser, farklı kesimlerden, yaş gruplarından ve savaş öncesi Suriye’nin farklı bölgelerinden olmakla birlikte şu an Türkiye, Suriye’nin kuzeyi ve Avrupa’da olan Suriyeliler ve Filistinli Suriyelilerle gerçekleştirilen otuzdan fazla röportajdan oluşmaktadır.
...
Necmiye DURMUŞ