Adalet: İslamî ve Batılı Perspektifler / Zafer Iqbal

Sayı:2 / Adalet ve İstikrar - Kitap Kritikleri

Yaşar Destanoğlu

Çeviri: Lütfi Sunar
İktisat Yayınları

İslami konum, yeryüzündeki mevcut yaşamın Tanrı’nın halifesi olarak insanların sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine ilişkin bir imtihan olduğu şeklindeki metafizik kavrayıştan kaynaklanmaktadır.
Bu kitap adaletle; denge, uyum ve barışın yeniden tesis edilmesine yönelik bir toplumsal düzenin taslak planıyla ilgilidir. Tarihsel olarak iki düşünce okulu bu soruyu aydınlatmıştır: Dini okul ve seküler okul. Bu kitapta dini okulun ana çerçevesi İslam tarafından çizilirken, seküler okul bu konudaki entelektüel tartışmanın yönünü belirlemede en etkili olduğu düşünülen adaletle ilgili eski ve çağdaş seçilmiş görüşlerle temsil edilmektedir. Her iki okulun da taraflarına sunduğu vaat, iyi bir yaşamın ne olduğu şeklindeki temel sorunun cevaplanması etrafında dönmektedir. 
 
İslam, bu soruyu Allah’ın insanı yeryüzünde halifesi olmak üzere yarattığı vurgusunu yaparak cevaplama yoluna gider. Bu iradeye teslimiyet, İslam’ın öğretilerine göre iyi yaşamın sırrını barındırır. Dolayısıyla bu paradigmada vahiy, sadece inanç, ibadet ve bireysel ahlak ile ilgili bir kılavuz olmakla kalmayıp, aynı zamanda adalet kavramı üzerinden toplumsal yapılanma için sosyo-ekonomik ve hukuki genel ilkelerin de kaynağıdır. 
 
Yaşam ve gayesi hakkındaki dini anlayış, eski çağlardan beri seküler okullardan şiddetli eleştiriler almıştır. Etik, ekonomi ve siyaset ilkelerinin, metafiziğin yardımına ihtiyaç olmaksızın belirli toplumsal koşullarda insanların yaşamı üzerine bir düşünümden hareketle rasyonel olarak çıkarılabileceği savunulmaktadır. Bununla birlikte, insanlığa dışarıdan verilmiş bir gayenin yokluğunda, varoluş, seküler teoride anlaşılır bir biçimde amaçsız ve kaba bir ‘saçmalık’ haline gelir. Hayata felsefi spekülasyon yoluyla bir anlam kazandırmak için odak, Aristocu erdeme, Kantçı yükümlülüğe ve ondokuzuncu ve yirminci yüzyıl filozoflarının tercih memnuniyeti vurgusuna kaydırılmıştır. Bu yansımalar birbirlerine karşı şiddetli bir biçimde karşı karşıya kalırlar, çünkü dünyevi bir toplumsal düzenin yapı taşları olarak çalışmalarına rağmen, birbirleriyle çelişkiler ya da birbirleriyle gerilimlerle doludurlar. Yazar, bu perspektifleri türetmek için kullanılan sezgisel yöntemleri atlayıp meselenin temeline, yani bu gibi düşünce akışlarındaki siyasi, iktisadi ve sosyal organizasyon için ileri sürülen ilkelere odaklanarak iyi bir iş çıkarmıştır. Bu çeşitli ilkeler eleştirel bir biçimde incelendikten sonra dini ve seküler görüşler arasındaki bir karşılaştırma, İslami konumun objektif bir değerlendirmesi için sahneyi hazırlar. Bu değerlendirme, gerçekten de yazarın adalet konusundaki rakip perspektiflerin artıları ve eksileri üzerine derinlemesine, nüfuz edici ve zaman zaman nefes kesen argümanların zirvesini teşkil eder. 
 
Bu incelemenin mevcut adaletliteratürüne çok değişik biçimlerde katkıda bulunması beklenmektedir. İlk olarak, adalet üzerine çağdaş teorilerin özünü İslam’ın bakış açısından incelemek için iyi bir zamandayız. İkincisi, bu girişim çağdaş uygarlık krizini iki medeniyet arasındaki uyumsuzluğun temel nedeni olarak vurgulayıp İslam ve Batı arasındaki sorunlar konusunda rasyonel bir diyalog imkânıyaratıyor. Bunu yaparken okuyucuların İslam hakkındaki basmakalıp imgelerin ötesine geçmek ve onu çağdaş Batı felsefeleri ile eşit bir biçimde mantıksal bir çerçevede değerlendirmek için bir fırsat sunmaktadır. Üçüncüsü, bu çalışma adalet ve İslam hakkındaki çeşitli Batılı hümanist bakış açılarını değerlendirdiği gibi, insanlığın ortak kaygılarını takdir etmeye ve kutlamaya da vesile oluyor. Aslında sunulan bu araştırma, çeşitli seküler pozisyonlar arasındaki görüş farklılıklarının İslam ile onlar arasındaki farklılıklardan daha belirgin olduğunu göstermektedir. Yazarın belirttiği gibi İslami konum, seküler liberalizm ve Marksist perspektifin ortasında yer almaktadır. Dördüncüsü, Batı ve İslami perspektifler arasındaki farklılıkları derin bir şekilde yansıtmak önemlidir. Bu kritik dönemde İslam, ‘akılcı hayvan’ın elinden tutarak onu yeniden Tanrı’yla temasa geçirmede bir rol oynayabilir. 
 
Başka bir deyişle bu inceleme, iyi bir toplumun çeşitli boyutlarını düzenlemek için İslam’ın temel unsurlarını bir araya getirip birleştirir. Bu sentez, çağdaş Batılı siyasi düzen kavramını etkileyen farklı felsefi geleneklerin zeminine karşı yürütülmüştür. Batı ahlak felsefesinin son kırk yıl içinde kendi konumunu belirginleştirmek için üzerinde durduğu adalet fikri hususunda İslam’ın başarısı, bu çalışmanın bütününün etrafında işlediği ortak bir izlek sağlamaktadır. 
 
İnceleme, adaletin ne olduğu sorusuyla başlamıştır. İlk cevap, insan eyleminin bazı alanlarında eşitlik olmuştur. Çağdaş liberteryenler, düşüncede adaletin bu yorumuna en yakın olanlardır. Onlara göre eşitlik, negatif özgürlüklerin korunması anlamına gelir. Bunun ötesinde ‘düşmüş’ insanların desteklenmesi için her olumlu çağrı adalet olarak değil, sadaka gereksinimi olarak algılanmaktadır. Zira insanlar kendi bedenlerinin intifa haklarına sahiptir. Bu hakka meydan okurken, adalete ilişkin pek çok rakip görüşten bir tanesi olan İslami bakış, Rawlsçu liberal refah anlayışıyla tamamen uyumlu bir şekilde tüm insan eşitsizliklerinin ahlaki açıdan keyfi olduğu görüşündedir. Bununla birlikte para ayıpları örter. Yani teşviklerin rolü ihmal edilemez. Bu iki anlayış, insanların yaşamını ve haysiyetini korumada pazarın rolünü kabul eder ve devletin de yardıma muhtaç kişilere verdiği destekle onu tamamlayacağında birleşirler. 
 
Liberal refahçılar ile İslam’ın vizyonu arasında dikkate değer farklılıklar da vardır:
 
Birinci fark: İslami konum, yeryüzündeki mevcut yaşamın Tanrı’nın halifesi olarak insanların sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine ilişkin bir imtihan olduğu şeklindeki metafizik kavrayıştan kaynaklanmaktadır. Bu sorumlulukların doğasına karşı asıl meydan okuma, Aristoteles’in en yüce iyinin peşinde olma çağrısı olarak adlandırdığı kişinin kendisi için değişmez gerçekler hakkında derin bir tefekkür ile kendisini özgürleştirmesinde değil, daha ziyade evrensel ahlaki değerleri içselleştirmek için bir araç olarak böyle bir ruhi araştırmayı kullanmasında ve adaletsizliğe ve sefalete maruz kalan bir kişinin içindeki engellemelere (örn. gurur, açgözlülük) direnmesinden gelmektedir. Bu reforme edilmiş zihin çerçevesiyle, adalet ve yardımseverlik doğal olarak oluşur ve dolayısıyla bu nitelikleri evrenselleştirmek için sosyo-politik eylemleri gerçekleştirir. 
 
İkincisi, yeniden dağıtımı teşvik ederken İslam’da toplumsal yapıyı, özellikle de aileyi koruma konusunda büyük bir teşvik bulunmaktadır. Böylece adalet ve hayırseverlik evde başlar. Bu amaçla ebeveynler, çocuklar ve yakınlar arasında karşılıklı haklar ve yükümlülükler vardır ve geniş aileler arasında mirasın zorunlu olarak dağılımı söz konusudur. Nihayetinde İslam, piyasaya ve aile mimarisine ‘dışsal’ olan yeniden dağıtılmanın bir adım ötesine gider. İslam, kazanç hakkının temelini oluşturan bu piyasa mübadelelerine doğal olarak tehdit oluşturan riba, spekülasyon ve belirsizliğe (garar) karşı çatışma tabanlı finansal ve ticari etkileşim biçimlerinden ziyade, tüm alanlarda insan başarısını yaygınlaştırmak üzere işbirliğine dayalı bir biçimde reforme etmeye davet eder. Bu, son yirmi yılda Batı’da birçok yazarın ilgisini çeken bir konu olan ‘küresel sermayenin medenileştirilmesi’nin İslami biçimi ile aynı şeydir. Bu farklılıklarla birlikte tüm insanlar arasında kardeşliği kabul ederek ve din, hayat, şeref, aile ve mülkiyetin hiyerarşik olarak korunmasını göz önüne alarak, İslam adalet anlayışının genel yapısının insanların güçlendirilmesine ve manevi, ahlaki bir poliarşiye daha yakın olduğu varsayılabilir. Burada asıl fikir, var olan ihtiyaçları karşılamakla birlikte, geleceğin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde temel toplumsal kurumları korumak, dayanışmayı teşvik etmek ve barışı ilerletmektir. Hepsinden önemlisi halka hizmet, hakka hizmettir.
breitling chronographe etanche 50m a68062 no 1111 price omega dark side of the moon copy uk replica watches steve mcqueen watch auction tag heuer carrera calibre 16 leather strap replica watches uk omega seamaster nato strap rado first copy watches in ahmedabad swiss replica watches hello rolex reviews rado tan boots fake watches
İLİMYURDU Yayıncılık ve Eğitim Hiz. Ltd. Şti.
Adres : Molla Gurani Mah. Akkoyunlu Sk.
            No: 36 Fındıkzade Fatih / İstanbul
Tel      : 0212 533 05 35
Mail    : info@yetkindusunce.com
Tüm Hakları İlim Yurdu Yayıncılık’a aittir. Kaynak belirtilmeden hiçbir içerik kopyalanamaz. | Tasarım & Yazılım: Dizayn Sanat