Editörden
EDİTÖRDEN
Sadece son yirmi yıla kabaca bir bakış, dijital kültürün insan hayatına olan egemenliği konusunda nasıl bir değişimden geçildiğini bize göstermektedir. Öyle ki, dijitalleşme telefonların mobil bilgisayarla işlev görmesi ile birlikte insan hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. 2000’lerin başında kullanılan telefonlara bugünden bakıldığında kişiye “milattan önce” hissini vermesi bu değişimin hızı konusunda fikir vericidir.
Zaten “bilgisayar” ismi en başta toplumun bu makineye yüklediği anlam açısından bir perspektifi ifade etmektedir. Bir makine kendisine sorulan tüm soruları bilecek, “bilgi”yi sayıp dökecektir. Büyük ihtimal Descartes “yüzyıllar önce “makineler düşünebilir mi?” diye sorarken bu gelişmeleri tahayyül etmemiştir. Bunun getirdiği değişim ise, en başta toplumun öncü profilleri olan ulema, aydın ve bilginlerin işlevini sorgulatmasıdır. Bu bağlamda bilgisayara kendi özgül ağırlığının da ötesinde yüklenen anlam, kimi zaman metafizik boyutlara da taşınmaktadır. Bugün her ne kadar mobil telefonlarla hayatın içinde sıradanlaşmış görünse de, her geçen gün eklenen yenilikler üzerinden beklentiler yükselmektedir. Hatta dijital teknoloji tüm aparatlarıyla birlikte düşünüldüğünde “hakikat” buyuran bir nübüvvet gibi beklentiler oluşabilmektedir.
Dijital teknolojinin hayata girişi, sadece teknolojik düzlemde hayatı kolaylaştıran ya da yenilikler getirilen bir boyutla elbette okunamaz. Çünkü bu teknolojinin çerçevesinde insan-insan ve insan-eşya arasındaki ilişkiler yeniden formatlanmış görünmektedir. Bilginin, görüntünün, materyallerin bilgisayarın diline aktarılışı, orada gördüğü işlemler ve formatlar artık belirleyici hale gelmiştir. Bunun önemli sonuçlarından birisi yeknesaklık ise, diğeri de insan yaşamının bu formata alışması ve bu formatın bir zihni alışkanlık oluşturmasıdır.
İnsanlık, tarihi boyunca birçok teknolojik gelişmelere imza atmıştır. Bir gelişme insan hayatına girdikten sonra elbette bir kullanım alanı bulur ve toplumlarda değişime sebep olur. Bu açıdan dijitalliğin teknolojisi de insanların ona yaklaşımlarından bağımsız olarak insan hayatındaki yerini almıştır. Fakat önemli olan özelde dijitalleşmenin getirdiği değişimler, oluşturduğu kültür ve sosyal, siyasal, ekonomik boyutların doğru analiz edilerek ortaya konulmasıdır. Böylece değersel zeminin korunarak değişimlerin değerlendirilmesi, gündelik hayatın yeniden inşası ve alınacak tavırlar daha da netleşecektir. Bu açıdan dijitalleşmenin eleştirel bir zeminde ele alınması bir zorunluluktur.
Dijital teknolojinin verilerinin aynı zamanda teo-politiğinin yapılması ile hem siyasal hem de bu siyasetin yönetimselliğinin içeriği ve sınırları bağlamında incelenmesi, daha makro bir yaklaşımı zorlamaktadır. Makro bakış gerçekte sadece tekil düzeyde takılıp kalmadan insanın dünyada bulunuşu, anlamı ve hayat stratejileri anlamında ana fikir verebilecektir.
Tüm bu mülahazalar etrafında Yetkin Düşünce dergisi 2023 yılının son sayısı olan 24. sayısını “dijital kültür” konusuna ayırmıştır. Bu minvalde derginin bu sayısına dosya konusunda Mustafa Tekin, Ahmet Keleş, Muhammet Özdemir, Kadir Canatan, Mustafa Alıcı, Mustafa Çuhadar, Ali Öner, Hasan Sarı, B. Banu Okutan ve Yusuf Özdemir katkı sağlamışlardır. Söyleşi bölümünde iki önemli ismi konuk etmekteyiz. Birincisi, konunun sosyal bilimsel boyutuna daha fazla ağırlık veren analizleriyle Ahmet Dağ; diğeri de özellikle dijitalleşmeye teknoloji ve mühendislik zaviyesinden yaklaşımlarıyla Levent Aydın.
Derginin bu sayısında dosya dışı konularda dört makale bulacaksınız. Birincisi, Hz. Peygamber’e (SAV) salat-ü selam konusunu ele alan Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler güncel “Filistin meselesinden yola çıkarak “Filistin Sorunu Niçin Çözülemiyor?” sorusunu ele alıyor. Yavuz Köktaş, Kur’an-Bilim ilişkisini tartışan yazısıyla bu sayıda yer alıyor. Nihat uzun ise, geçen sayımızda yayımlanan biyoiktidar ile ilgili bir makaleyi, “Kur’an’da Biyoiktidar Eleştirisi yazısı üzerine” başlıklı yazısıyla eleştirmektedir. Kültür-Sanat bölümünde M. Yaşar Soyalan’ın Filistin’e dair yazdığı “Ağıt’a Ağıt” isimli şiirini okuyacaksınız. Kitap kritikleri bölümünde ise Kadir Canatan’ın “Teknik Apolojisi: Teknoloji Felsefesinin Doğuşu” isimli yazısını bulacaksınız. Dergimize yazılarıyla katkı sağlayan tüm hocalarımıza teşekkür ediyoruz.
Derginiz Yetkin Düşünce bu sayıyla birlikte altı yılını doldurmuş bulunmaktadır. Güncel sorunları gündeme getiren derinlikli analizleri ve ağırbaşlı duruşunu devam ettirmek istemektedir. Hiç şüphesiz bu, siz değerli okurlarımızın ve yazarlarımızın dergimize destekleri ile devam ettirilecektir. 2024’ten itibaren bazı yeni bölümler ve yeni yaklaşımlarla inşallah sizlerle birlikte olmaya devam etmek istemekteyiz.
Yetkin Düşünce dergisi gelecek sayının konusunu güncel bir meseleyi detaylıca incelemek hedefiyle “Siyonizm” olarak belirlemiştir. Bölgede kanayan bir yara olarak devam eden bu sorunun masaya yatırılarak sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel boyutlarıyla incelenmesi bir zaruret halini almıştır. Ezber ve hamasi söylemlerin ötesinde “sözün gücü”nü gösterecek yaklaşımlarla meseleyi ele almak hedefimizdir. Yaşanan olaylarla insanlığın tüm dünyada yeni kırılganlıklar etrafında çaresizleş(tiril)diği bir ortamda, yeniden ümidin, huzurun ve mutluluğun sesi olmak temennisiyle…
Dosya
DİJİTALLEŞMENİN TEO-POLİTİĞİ
Özet
Çok genel anlamda her şeyin bilgisayar dili ve formatına uyarlandığı bir durumu ve dünyayı tanımlayan dijitalleşme, değişim kadar hızın da içerildiği bir kavramdır. Öyle ki, yakın dönem sosyal bilim sözlüklerinde bile yer almayan dijitalleşmenin, gelecekteki evrimle hızını bugünden ihsas ettirdiği düşünülebilir. Aslında bunu değiştirme gücü özellikle son otuz yılın Türkiyesi’ndeki gündelik hayat ve ilişkiler ile insan profillerinden rahatlıkla izlenebilir.
...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
GELENEKSEL İNSAN versus DİJİTAL İNSAN
Özet
Giriş
Aristoteles’ten beri klasikleşen insan tanımı “Akıllı/düşünen canlı” olarak yapılmıştır. Mantık ilminde bu tanıma mahiyet tanımı denir. Yani insanın ayırt edici özeliği düşünmesidir. Son bir asırdan beridir teknolojinin büyük bir hızla ilerlemesi ve iletişimin küresel boyutta gerçekleşiyor olması karşımıza yeniden tanımlamamız gereken bir insan tipi çıkardı.[1] Hayatının her alanında makineleri kullanan ve yakın bir gelecekte yapay zekayla birlikte yaşayacak olan bu ‘yeni insan’ tanımlanmadan onun oluşturacağı bir kültürü anlamak zordur. Geçmişindeki mümeyyiz vasfı düşünmek olan insanın bugünkü konumu ise alet kullanmaktır. Düşünmeye olan ihtiyacını teknoloji karşılamaktadır. Her neye ihtiyaç duyarsa elindeki akıllı telefondan giderebilmektedir. Bu realite bize insana ait ayırt edici vasfın yani aklın aletlere diğer bir ifadeyle makineye geçtiğini göstermektedir çünkü “Akıllı telefon” diyoruz. ‘Akıl’ böylece insandan onun ürettiği makinelere geçmiş bulunmaktadır. Peki, telefon[2] akıllı makine olduğuna göre insan ile arasındaki yegâne fark biyolojik midir? Elbette hayır, peki o zaman bu fark tam olarak nedir? Bu yazımda başarabilirsem bu soruya cevap arayacağım.
[1] Burada Nietzsche’nin ‘Son İnsan’ diye tanımladığı geleneksel insanı hatırlamalıyız. Ona göre geleneksel insan miadını doldurmuştur ve önündeki süreci ya ‘Uper-man’ olarak yani ‘Üst-insan’ tasavvuf geleneğimizin tanımıyla ‘İnsan-ı kâmil’ vasfıyla devam ettirecek ya da yok olacaktır. Nietzsche’nin yaklaşımını ideal manada anlarsak reel anlamda yaygınlaşan yeni insan tipini ve onun oluşturacağı kültürü de yeniden tanımlamamız gerekir. Bu konuda bkz. Martin Heidegger,
Teknik ve Dönüş –
Özdeşlik ve Ayrım, (çev. Necati Aça), Pharmakon Y., Ankara 2019. Yine Martin Heidegger,
Düşünmek Ne Demektir, (çev. İlhan Turan) Dergah Y., İstanbul 2022. Ayrıca bkz. Friedrich Nietzsche,
Böyle Buyurdu Zerdüşt, Tutku Y., Ankara 2011.
[2] Telefon ifadesi özel vurgu içindir yoksa aslında tüm yapay zekayı kastediyorum.
...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
İkinci Soğuk Savaş Döneminin İlk Küresel Teması: Dijital Post-kolonyalite ve Toplumsal Anlamların Dönüşümü
Özet
Giriş
Bu çalışmanın amacı, dijital yaşamın dünya insanlarını dönüştürdüğü bağlamı (İkinci Soğuk Savaş dönemi) ve işlevi (dijital post-kolonyalitenin yeni konumu) aydınlatarak toplumsal anlam dönüşümlerini tartışmaya açmaktır. 1989 yılından itibaren tek kutuplu olan dünya takriben 2012 yılından itibaren yeniden çift kutuplu oldu ve İngilizcede bile henüz taze olan literatüre göre “İkinci Soğuk Savaş dönemi” başladı. ABD’de 2016 yılında Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması ve ulus-devlet ekonomisine dönülmesine yönelik icraatları bu yeni gelişmenin uluslararası olayı niteliğinde kabul edilmekte gibi görünmektedir. Nitekim aynı yıl Birleşik Krallık ülkeleri Avrupa Birliği’nden ayrılmıştır ki, aynı zamanda bu iki gelişme post-truth (hakikat sonrası) çağın da başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bir tarafta “süper güç” olan ABD ile diğer tarafta “büyüyen güç” olarak Çin arasındaki rekabetin meydana getirmeye başladığı “yeni Dünya Düzeni”, iki farklı kutbun ekonomik gereksinimlerini giderebilecek nitelikte kendini halihazırda oluşturmaktadır. Bu bağlamda post-kolonyal toplumlar olarak Asya, Doğu Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Orta Amerika ve Güney Amerika ülkeleri yeni ekonomik ve kültürel işlevler edinmeye başlamaktadır. Henüz büyük ölçüde nüfussal genişleme ve konforunu artırmayla meşgul olan, en az 500 milyon civarındaki insan bireyini içeren Çin orta sınıfının ekonomik ve kültürel yükü söz konusu toplumlar başta olmak üzere tüm dünya tarafından paylaşılmaktadır. Bugünlerde yaşanılan ekonomik kriz biraz da bununla ilgilidir. Bu krizin her şeyi paraya endeksli olarak kıymetlendirmesi ve artık tek tip olmayacak dünya değerlerinin yayılması günümüzde dijital kültür ve örneğin Çin’e ait olan “TikTok” deneyimleri üzerinden gerçekleşmektedir.
Giriş
Bu çalışmanın amacı, dijital yaşamın dünya insanlarını dönüştürdüğü bağlamı (İkinci Soğuk Savaş dönemi) ve işlevi (dijital post-kolonyalitenin yeni konumu) aydınlatarak toplumsal anlam dönüşümlerini tartışmaya açmaktır. 1989 yılından itibaren tek kutuplu olan dünya takriben 2012 yılından itibaren yeniden çift kutuplu oldu ve İngilizcede bile henüz taze olan literatüre göre “İkinci Soğuk Savaş dönemi” başladı. ABD’de 2016 yılında Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması ve ulus-devlet ekonomisine dönülmesine yönelik icraatları bu yeni gelişmenin uluslararası olayı niteliğinde kabul edilmekte gibi görünmektedir. Nitekim aynı yıl Birleşik Krallık ülkeleri Avrupa Birliği’nden ayrılmıştır ki, aynı zamanda bu iki gelişme post-truth (hakikat sonrası) çağın da başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bir tarafta “süper güç” olan ABD ile diğer tarafta “büyüyen güç” olarak Çin arasındaki rekabetin meydana getirmeye başladığı “yeni Dünya Düzeni”, iki farklı kutbun ekonomik gereksinimlerini giderebilecek nitelikte kendini halihazırda oluşturmaktadır. Bu bağlamda post-kolonyal toplumlar olarak Asya, Doğu Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Orta Amerika ve Güney Amerika ülkeleri yeni ekonomik ve kültürel işlevler edinmeye başlamaktadır. Henüz büyük ölçüde nüfussal genişleme ve konforunu artırmayla meşgul olan, en az 500 milyon civarındaki insan bireyini içeren Çin orta sınıfının ekonomik ve kültürel yükü söz konusu toplumlar başta olmak üzere tüm dünya tarafından paylaşılmaktadır. Bugünlerde yaşanılan ekonomik kriz biraz da bununla ilgilidir. Bu krizin her şeyi paraya endeksli olarak kıymetlendirmesi ve artık tek tip olmayacak dünya değerlerinin yayılması günümüzde dijital kültür ve örneğin Çin’e ait olan “TikTok” deneyimleri üzerinden gerçekleşmektedir.
...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
HAYATIN DİJİTALLEŞMESİ VE DİJİTAL KÜLTÜR ÜZERİNE BİR MÜLAHAZA
Özet
Modern ve postmodern toplumda kültürün üretilme biçimleri ve araçları hızla değişmektedir. Daha yakın zamana kadar “kültür endüstrisi”nden bahsederken, bugün “dijitalleşme” ve “dijital kültür” hakkında konuşmaya başladık. Kültür kavramının kendisi bile çok yeni bir şey iken bugün önüne yeni sıfatlar koyarak farklı kültürlere atıflar yapıyor ve bunların hayatımızı nasıl değiştirdiği konusunda kafa yoruyoruz. Dijitalleşme ve dijital kültür olgusunu tam olarak anlamak için tarihsel ve toplumsal bir çerçeve içine koyarak analiz etmemiz gerekiyor. Nereden bugüne geldik? Hangi toplumsal formasyonlar içinde kültür nasıl üretildi? Ve bugün nasıl bir değişimle karşı karşıyayız? Daha da önemlisi dijitalleşme neyi nasıl değiştiriyor? Tüm bu sorulara cevap vermek için kültürün kendisinden söz ederek konuya girmek yerinde olacaktır.
...
Kadir Canatan
Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
Ergenlerde Ekran/Dijital Bağımlılığı ve Sosyo-psikolojik Etkileri
Özet
Özet
Ergenlik başlı başına konu edinilen ve birçok sorunun odağında olan bir olgudur. Bu olgulardan biri de iletişimde dijital ya da bilişim toplumu haline gelmemizden kaynaklanan ekran/dijital bağımlılığıdır. İnternet yaygınlık kazandıkça bilişim teknolojileriyle olan ilişkilerimiz daha sıklaştı. Toplumsallaşma kavramı klasik anlamıyla artık tanımlanmamaktadır. Dijital sosyal tabakalaşmalar, cemaatler, çevrimiçi ve dışı ağlar ile yeni bir boyut kazanmıştır. Doğal olarak bu hayatın da dijitalleşmesi anlamına gelmektedir. Dijital hayat büyüklüğü küçüklüğü değişse de bir ekran karşısında geçmektedir. Bu ekran hayatımızın neredeyse tümünü kaplamış durumdadır. Bununla birlikte hayatımıza kattığı iyi tarafları olduğu gibi kötü tarafları da vardır. Bu çalışmada ekran karşısında geçirilen zamanın, ekran/dijital bağımlılığı ile varoluş kaygıları arasındaki sosyopsikolojik ilişkilerin incelemesi olacaktır.
...
Ali Öner
DİJİTAL ÇAĞDA “TRANSHÜMAN BİR DİN BİLİMİ” DİNLER TARİHİ
Özet
Giriş
Teolojik olmayan seküler akademik din çalışmaları metodolojik açıdan sürekli dönüşüm içinde ve kendi anlama aygıtlarını yenileyici ve daha iyiye götürücü bir mahiyettedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Dinler Tarihi, F. Max Müller, Tiele, Saussaye gibi kurucu babaların yetkin metodolojik öngörüleriyle “Din Bilimi” (
Religionswissenchaft) adı altında normatif teolojik alandan bağımsızlık kazandı. ...
Mustafa Alıcı
Hibrit Dindarlık: Kavramsal Bir Deneme
Özet
Özet
Hibrit kelimesinin kökeninde iki farklı katmanın bir araya gelerek yeni bir durum oluşturması manası bulunmaktadır. Buna bağlı olarak kavram, kullanılan enerjinin niteliğine bağlı olarak otomotivde, müdahale araçlarının birleşimi temel alınarak savaş teknolojisinde, hem yüz yüze hem de online katılıma açıklığı ifade etme bağlamında eğitimde, farklı teknolojik türleri ve modelleri birleştirme anlamında iletişimde kullanılmaktadır. Geleneksel iletişim araçlarının (gazete, dergi, radyo, televizyon, sinema) teknik ve içerik olarak birleştirilmesi sonucunda gündelik hayatı yönlendiren hibrit iletişim modelleri, makro ve mikro düzeyde değişimlerin kapısını aralamaktadır. Buna bağlı olarak yeni iletişim araçlarına referansla dindarlığın temsilinde farklılaşmalar meydana geldiği bilinmektedir. Bu çalışmada tanımı, faktörleri ve tezahürleri açısından hibrit dindarlık kavramı üzerinde durulacaktır.
...
Mustafa Çuhadar
Örgütlü Dinî Yapıların Dijitalleşmesi ve Yeni Biçimsel Pratikler
Özet
Özet
Modern toplumların tanımında yer bulan örgütlü olmak, toplumları oluşturan birimlere verimlilik ve işlerlik kazandırmaya matuf bir çabanın ürünüdür. Modern toplumların birimlerinden birini oluşturan, belirli hedef doğrultusunda hareket eden dinî cemaatler de modern kalıp yargıların tesirinden büyük ölçüde etkilenerek işlevlerini yürütmek için ağ yapılarına odaklanmaktadır. Buna bağlı olarak atılan adımlar, iletişim dolayımındaki bütün örgütlere olduğu gibi dinî cemaatlere de yeni formlar kazandırmaktadır. Bu formu biçimlendiren etken olmak üzere medyalaşma ya da dijitalleşme, geleneksel anlamdaki grupların (tarikat, cemaat vb.) örgütlülüğünü genişleten bir parametre üretmiştir. Bu çalışmada internet üzerinden aktivite geliştiren dinî yapılara, onların çeşitliliğine, medya kullanım motivasyonlarına ve abone sayılarına değinilecektir. Öncelikle dinî grupların dijitalleşmesinde görülen bir farklılık olarak kuşaklar üzerinde durulacak, ardından dijital görünümün bir kesiti sunulacak, son olarak da dijitalleşmenin sonuç çıktılarından birkaçına odaklanılacaktır.
...
Hasan Sarı
Dosya Dışı
PEYGAMBER(LER)E SALAT Ü SELAM OKUMA MESELESİNİN İÇYÜZÜ
Özet
İslam dünyasının da onun bir parçası olan ülkemizin de genel olarak popüler İslam şeklinde nitelendirilen bir dini kültürün ağır baskısı altında olduğu söylenebilir. Geniş kitleleri etkisi altında bulunduran bu kültürün bu yüzyıla has bir şey olduğu sanılmamalıdır. Bilakis bu kültür Orta çağda üretilmiş olan halk İslamı’nın bugüne olan yansımalarından çok farklı bir şey değildir. Çağımızda İslami bilginin demokratikleşmesine, İslami eserlerin herkesin ulaşabileceği bir yaygınlığa mazhar olmasına, iletişim ve bilgi teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmelere rağmen, diğer İslam ülkeleri gibi ülkemizde de popüler/halk İslam’ı kitleleri etkilemeye devam etmektedir. Bu durumun en önemli sebebi, dini bilgilenme şeklinin hala sözlü kültürün ve onun modern şekilleri olan medyatik bilginin ötesine geçememiş olmasıdır. Bu noktada sadece geniş halk kitlelerinin değil DİB, İlahiyat camiası, tarikat ve cemaat çevreleri gibi dindarlık ve dini rehberlik iddiasıyla ortalıkta boy gösterenlerin de durumları halkın durumundan pek farklı değildir. Özetle ülkemizde dini bilgilenme süreçlerinde çağdaş İslam araştırmalarının ve sonuçlarının rolü ve etkisi hayli sınırlıdır. Dolayısıyla ülkemiz ortalama Müslümanlığının İslam konusunda sürekli üretilmekte olan bilimsel bilgiden ziyade halk İslam’ının sunduğu imkanlardan beslendiği söylenebilir.
...
Hayri Kırbaşoğlu
Modern Dünyada Vicdan-Din -Ya da Filistin Sorunu Neden Çözülemiyor?-
Özet
-
Din ve Şiddet
Hz. Adem’in çocuklarından Habil’in şiddeti/öldürmeyi reddetmesi (5/28-29), İsrailoğulları için Tevrat’ta: “Haksız yere bir insanı öldürmenin, bütün insanlığı öldürmek; bir insanı yaşatmanın da, bütün insanlığı yaşatmak gibi olduğu” (5/32) ve Tevrat’ın ilk emrinin “Öldürmeyeceksin “ ( Çıkış-20/13) olması; Hz. İsa’nın hayatı boyunca kategorik olarak barışı, affetmeyi, sevgiyi, merhameti savunması (İnciller); Kur’an’da savunma/korunma savaşı (Kıtal-Cihat) dışında (60/7-9) yine sulhun-salahın, selamın, selametin savunulması, Nebi Nuh ve Hz. İbrahim çizgisindeki ilahi dinin asıl davasının, insanın doğasındaki şiddeti bastırmak, geriletmek, reddetmek ve barışı savunmak olduğu söylenebilir. Muharref Tevrat’taki teolojik şiddet ve terörün, Yahudilerin siyasal tarihte –biraz da rahat durmamaları sonucu- bulundukları siyasal hegemonyalardan (Mısır-Babil-Roma) sürülmeleri sonucu ortaya çıktığı, kuvvetle muhtemeldir. Spinoza’nın “Tractatus Theologco-Politicus” adlı eseri, bu konuda doyurucu bilgiler vermektedir. Benzer bir durum, Ortaçağda İspanyada ve yirminci yüzyılın başında Nazi Almanya’sında yaşandı. Birinci ve İkinci Dünya savaşından sonra İngiltere ve Amerika tarafından kurulan “İsrail” devletinin, din/teoloji soslu (Arz-ı Mevûd) bir şiddet/terör makinası haline gelmesinin, tarihsel-kültürel bir arka planı mevcuttur. Filistinli Arapların, İsrail tarafından yerlerinden sürülmeleri, katliama tabi tutulmaları (Sabra-Şatilla…) ve aşağılanmaları, onların da şiddete başvurmalarını haklılaştırmakta ve ölümü-öldürmeyi kutsallaştırmaktadır (şehadet). “Kudüs ve Mescid-i Aksa”nın –kutsiyeti değil- “Bereketi”, Hz. İbrahim’in çağrısına uygun olmayan bir çekişme veya komşuların “Kan Davası”na dönmüş durumda. Hâsılı, dogmatik teolojisiz bir üçüncü göz (vicdan) arabulucu olmadıkça; sorun, kıyamete kadar sürecek gibi.
...
İlhami Güler
Prof. Dr. / Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
KUR`AN-BİLİM İLİŞKİSİ AMA NASIL?
Özet
Modern bilim, bilim adamının fiziksel evreni ve insan gerçekliğini rasyonel bir şekilde kavramak için başvurduğu bir yöntemin adıdır. Bu anlamıyla modern bilimin tamamen seküler veya laik karakterli olduğu tartışmasızdır. Bilimsel gerçeklerin doğrulanması ve kanıtlanması için ilahi bir otoriteye başvurma söz konusu değildir. Bırakın başvurmayı, ilahî bir yönlendirme, ilahî bir ilham, ilahî ilkeler ışığında çalışma gibi bir dürtüyle bile hareket etmek mümkün değildir. Eşya kaba bir maddeden ibarettir. Onun manevî bir yönü, manaya işaret eden bir yönü olamaz.
...
Yavuz Köktaş
KUR`AN-BİLİM İLİŞKİSİ AMA NASIL?
Özet
Modern bilim, bilim adamının fiziksel evreni ve insan gerçekliğini rasyonel bir şekilde kavramak için başvurduğu bir yöntemin adıdır. Bu anlamıyla modern bilimin tamamen seküler veya laik karakterli olduğu tartışmasızdır. Bilimsel gerçeklerin doğrulanması ve kanıtlanması için ilahi bir otoriteye başvurma söz konusu değildir. Bırakın başvurmayı, ilahî bir yönlendirme, ilahî bir ilham, ilahî ilkeler ışığında çalışma gibi bir dürtüyle bile hareket etmek mümkün değildir. Eşya kaba bir maddeden ibarettir. Onun manevî bir yönü, manaya işaret eden bir yönü olamaz.
...
Yavuz Köktaş
“Kuran’da Biyoiktidar Eleştirisi” Yazısı Üzerine
Özet
Elinizdeki derginin geçen sayısında Esat Arslan tarafından kaleme alınan “Kuran’da Biyoiktidar Eleştirisi” başlıklı yazı, Kur’ân’ın her çağa hitap ettiğini göstermek iddiasıyla onun ne kadar kolayca eğilip bükülebileceğini, kişinin kendi arzusuna göre nasıl konuşturulabileceğini sergilemesi bakımından ibret verici bir yazı olmuş.
Yazının temel iddiası, “Kuran’ın her çağda o çağda taze nüzul ediyor oluyormuş gibi”[1] okunması gerektiğidir. Yazar bu iddiasına dayanarak “Kuran’ın biyoiktidar hakkında beyanlarını teşrih etmek niyetinde. Yani devletin, kapitalizmin, bilimin ve ideolojinin insan bedenine nüfuz ederek işleyen ve insanı kontrol eden siyasetine dair Kuran beyanını teşrih etmek.” Ona göre “her konuya dair misaller getirmiş olan Kuran, hakkı verildiği takdirde, biyoiktidar mevzuunda da mümine oldukça ciddi ışık tutacak hakikatleri dile getirir.” Zira Kur’ân’ı okuyan kimse/müfessir şayet “Kuran’ı içinde yaşadığı çağın sorunları ekseninde değil de bin dört yüzyıllık bir geleneğin sorunları istikametinde anlamaya çalışıyorsa, o tefsirden çağımız namına bir ışık beklemek yanlış olacaktır.”
[1] Tırnak içindeki ifadeler yazardan doğrudan yapılan alıntılardır. Bu cümleden olarak “Kuran” şeklindeki imla da yazara aittir.
...
Nihat Uzun
Söyleşi
Doç. Dr. Ahmet Dağ ile Söyleşi
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Zaman geçtikçe dünya hayatının oyun ve eğlence olduğunu daha açık idrak edebileceğimiz değişimlere şahit olmaktayız. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hakikat fikrimizin parçalanması, sinemanın kapılarını açtığı sanal yaşamda internetle hayal edilmesinin çok zor olduğu ortamların inşa edilmesi, bilişim teknolojilerindeki gelişmeler, 21. yüzyılın ilk çeyreği itibariyle insanlığı transhümanist ve posthümanist insan tasavvurlarının ve metaverse evreninin kıyına bırakmış durumda. Merkezinin batı olduğu bir anafor, bütün dünyayı kendinde toplamakta ve kendine benzetmektedir. Bir simülasyon düzeninde hakikat iddiaları kataloglanmakta ve imgeselleştirilmektedir. Dijitalleşme ve zaten hakikatinin ne olduğu konusunda yeterli bilgimizin varmış gibi görünmediği kültür, dijital bir kültür olarak deneyimin temel belirleyicisi olarak yükselmektedir.
Dijitalleşme ve dijital kültürü konu edindiğimiz bu sayıda iki önemli konuğumuzla karşınızdayız. Konunun epistemolojik, ontolojik ve aksiyolojik bağlamını konuşacağımız ilk konuğumuz, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Felsefe Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Dağ. Özellikle transhümanizm, posthümanizm ve metaverse konularında öne çıkan çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Dağ’ın, İnsansız Dünya: Transhümanizm, Ölümcül Şiddet: Baudrillard'ın Düşüncesi, Transhümanizm: İnsanın ve Dünyanın Dönüşümü, Modernleşme Ekseninde Türk Düşüncesi eserleri başta olmak üzere, çok sayıda çalışması bulunmaktadır.
Konunun teknik bağlamını konuşacağımız ikinci konuğumuz, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Mekanik Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Levent Aydın. Malzeme tasarım ve davranışları, kırılma mekaniği, uygulamalı matematik gibi konularda çalışmaları olan Doç. Dr. Aydın’ın, yapay zeka ve dijitalleşme konularında da çalışmaları bulunmaktadır. Sosyal bilimler alanındaki araştırmacıların ihtiyaç duyduğu teknik bilgilere yer verdiği, Yapay Zeka, Tekno-Doğa, Tekno-Kültür ve Biyo-Etik ve Dijital Çağ ve Robotik Teknoloji gibi çalışmaların yanı sıra çok sayıda çalışması, çeşitli kurumlarla işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği projelerini zikretmeliyiz.
...
Ahmet Dağ
Doç. Dr. Levent AYDIN ile Söyleyişi
Özet
Zaman geçtikçe dünya hayatının oyun ve eğlence olduğunu daha açık idrak edebileceğimiz değişimlere şahit olmaktayız. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hakikat fikrimizin parçalanması, sinemanın kapılarını açtığı sanal yaşamda internetle hayal edilmesinin çok zor olduğu ortamların inşa edilmesi, bilişim teknolojilerindeki gelişmeler, 21. yüzyılın ilk çeyreği itibariyle insanlığı transhümanist ve posthümanist insan tasavvurlarının ve metaverse evreninin kıyına bırakmış durumda. Merkezinin batı olduğu bir anafor, bütün dünyayı kendinde toplamakta ve kendine benzetmektedir. Bir simülasyon düzeninde hakikat iddiaları kataloglanmakta ve imgeselleştirilmektedir. Dijitalleşme ve zaten hakikatinin ne olduğu konusunda yeterli bilgimizin varmış gibi görünmediği kültür, dijital bir kültür olarak deneyimin temel belirleyicisi olarak yükselmektedir.
Dijitalleşme ve dijital kültürü konu edindiğimiz bu sayıda iki önemli konuğumuzla karşınızdayız. Konunun epistemolojik, ontolojik ve aksiyolojik bağlamını konuşacağımız ilk konuğumuz, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Felsefe Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Dağ. Özellikle transhümanizm, posthümanizm ve metaverse konularında öne çıkan çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Dağ’ın, İnsansız Dünya: Transhümanizm, Ölümcül Şiddet: Baudrillard'ın Düşüncesi, Transhümanizm: İnsanın ve Dünyanın Dönüşümü, Modernleşme Ekseninde Türk Düşüncesi eserleri başta olmak üzere, çok sayıda çalışması bulunmaktadır.
Konunun teknik bağlamını konuşacağımız ikinci konuğumuz, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Mekanik Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Levent Aydın. Malzeme tasarım ve davranışları, kırılma mekaniği, uygulamalı matematik gibi konularda çalışmaları olan Doç. Dr. Aydın’ın, yapay zeka ve dijitalleşme konularında da çalışmaları bulunmaktadır. Sosyal bilimler alanındaki araştırmacıların ihtiyaç duyduğu teknik bilgilere yer verdiği, Yapay Zeka, Tekno-Doğa, Tekno-Kültür ve Biyo-Etik ve Dijital Çağ ve Robotik Teknoloji gibi çalışmaların yanı sıra çok sayıda çalışması, çeşitli kurumlarla işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği projelerini zikretmeliyiz.
...
Levent Aydın
Kültür Sanat
“AĞIT”A AĞIT
Yazının tamamını okumak için :
Özet
-I-
Kıyametler kopuyor
Yanıyor deniz, kaynıyor toprak
Gökyüzü ateş tarlası,
Uçaklar az sonra ölüm kusacak
Yerden kan ve ölüm fışkırıyor
Bombalar çok alçak
Nişanlanıyorlar bebek bedenlerine
Uçuşuyor her bir tarafta kol ve bacak
Bir ateş çukuru her bir ev her bir ocak
...
Mehmet Yaşar Soyalan
Biyografi
DİJİTALİNASYON VEYA SAMSA VARİ BİR DÖNÜŞÜM
Özet
Dijitalin yaşam alanımıza girmesiyle birlikte sayılara karşı oluşturulan tanıdıklık, alışkanlığa dönüşmüş durumdadır. Sayıların teknolojiyle harmanlandığı yerde dijital bilgi, standart halde yönlendirilebilen, network oluşturan, oldukça yoğun, sıkıştırılabilen[1] bir hal almıştır. Dijital dil ile inşa edilen dünya görüşü, bireylerin yaşamlarında birçok bileşeni değişikliğe uğratmış ve uğratmaya sürgit devam etmektedir. Kişiler arası ilişkiler, bireysel algılama biçimi, düşünme, hissetme, kavrama[2] şekilleri hızın yörüngesinde büyük bir dönüşüm yaşamaktadır. Dönüşümün yönü belirsizlikler ve olasılıklar alanına işaret ettiği için tahmin edilebilirlik keskinliğini kaybetmiştir. Bu belirsizlikler, imkanlar spektrumu içinde tekrarlanan alışkanlıklarla insanlığın üzerine giydiği elbise olan kültürü de dijitalleştirmektedir. Dijitalleşmenin bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar aracılığıyla olağanlaştırılmasına Everett[3] tıklama kültürü (click culture) der. Dijital aparatların çıkardığı “tık” sesi ve hissi bedene kazınır; mouse, klavye, tablet, ekranın vs. beden üzerinde dokunmayı tetiklemesi, parmak uçları ve gözbebeği hareketleri arasında tükenmez iletişim, kişiye haz duygusu tattırdığı kadar kendini omni potent hissetmesine neden olur. Dijitalin niceliksel baskısı, bir manada, benlik üzerindeki yan etkisi, favori gösterilme, takip edilme veya beğenilmenin gerçeklik olduğu hissini yaratmasıdır. Durumun reelde var olması, mühim değildir; önemli olan yarattığı duygu halidir. Kişinin ulaşabildiği veriler, bilgilendiği yönünde besleme yaparken, karşılık aldığı bir ekran, onu itmez, ona küsmez veya onu eleştirmez; “bırak beni, benden uzaklaş” demez. Onaylanma ihtiyacının beden-zihin bileşiminde karşılıklı olduğu duygusunu yarattığı oranda, bireyle ekran arasında bağlantı pekişir. Aksine linklere gömülü ağa tıklayarak[4] o sonsuzluğa ulaşma fikri duyumsal bütünlük içinde insanlığı “buraya tıkla” komutu ile çağırır. Dijital bilginin parmak uçlarında olduğunu gören insanlık, her şeye ulaşabileceği ve hükmedeceği inancı içine girer. Bedenin yönlendirmesi zihnin yerine geçtiği ve tanıdık gerçekliğin defalarca aynı şekillerde tekrar ettiği sürece insan, fanusunun içinde normalini deneyimlediğini düşünür. Elektrik kesintisi, şarj bitmesi, internet kopması olana kadar konfor devam eder; bu kopuş sadece basit bir teknik arıza olarak algılanmadığında tehlike sinyalleri verilmiştir çoktan. Sabah uyanınca ilk işin telefona bakmak, mesajları kontrol etmek, mail kutusuna erişmek olduğu senaryoda, tekrarlar zincirinin aksaması, kişinin normalini zedeler, alışkanlıklar bütüncesini sekteye uğratır. Üstelik, bireyin dijital tuğlalarla örülmüş sanal dünyasında, emek harcamadan onaylanma, takip edilme, beğenilme isteği ve haddi zatında fenomen olma ideali, you tuber olmanın bir meslekmiş gibi reklamizasyonu üretim ilişkilerinin boyutunu dönüştürür; kişinin kök benliğini soyar. Dijital dünyanın kullandığı dil, kişiye yalnızlığını unutturacak bir kurguda gerçekleşir. “Seni Özledik” “uzun zaman oldu”, “her gün gel ve senin için yenilenen kuponları topla”, “tıkla, farklı kuponlar keşfet” “bugüne özel” “şanslı çekiliş” “ya sana çıkarsa, günün kuponu”, “fenomenleri keşfet”, “fenomenlerin canlı yayınları”, “influencer’lardan keyifli videolar”, “sana özel koleksiyonlar” gibi mottolarla bir keşif serüveni olarak sunulan dijital vitrin, temelde kişinin kendi varoluşunu dışarıya/başkasına/diğer ötekine bağımlı hale getirir. Dahası sosyal medyanın ve dijital dünyanın mesafesiz sosyalleşme ve sosyalleştirme çabasının var gücüyle görünür olduğu serencamda, dışa yönelimli insan, Riesman’ın[5] tanımına benzer: “bir kişi deniz suyu içerek susuzluğunu ne kadar dindirebiliyorsa, akran kalabalığı içinde de yalnızlıklarını ancak o kadar” dindirebilir.
[1] Tony Feldman,
An Introducing to Digital Media, Routledge Press, Kanada, 1997, s.1.
[2] Erol Mutlu,
Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ütopya, Ankara, 2005, s.209.
[3] Anna Everett, “Digitextuality and Click Theory, Theses on Convergence Media in the Digital Age”. A. Everett ve J. T. Caldy (Ed.).
New Media, Theories and Practices of Digitextuality, Routledge Press, New York ve Londra, 2003, s.7
[4] Everett, a.g.m., s.18.
[5] David Riesman,
Yalnız Kalabalık, çev. Yeşim Erdem, Heretik, Ankara, 2019, s.342.
...
Birsen Banu Okutan
Doç. Dr./İstanbul Üniversitesi
İki Kutuplu Savaş ve Teknofeodalizm Dışında Başka Türlü Bir Dijitallik Mümkün müdür?
Özet
İki küresel ekonomi profesöründen Winston Ma, dünyanın yeni ekonomi savaşlarının dijital seviyede ve ABD ve Çin arasında gerçekleşeceğini haber veriyor.[1] Diğer profesör ve Yunanistan eski maliye bakanı Yanis Georgiu Varufakis, Amazon ve Ali Baba gibi çevrimiçi alışveriş ortamlarının küresel kapitalizme karşı yeni bir derebeylik sistemi getirdiklerini ve yaşamın yeniden derebeylik tarzına evrilebileceğini bildiriyor.[2] Dolayısıyla dijital yaşam ve deneyimler bir taraftan uluslararası bir ekonomi savaşının gerçekleştiği bir ana bağlam niteliğinde dikkat çekmektedir, diğer taraftan ekonomi, para, insan ve yaşamı değiştirip dönüştüren bir temel çerçeve niteliğinde kendini göstermektedir. Bu denemede insanların kendilerini arada kalmış, sıkışmış, sınırlanmış, edilgen ve bunalmış hissetmeyecekleri bir kapsamlı alternatifin mümkün olup olmadığını değerlendirmek istiyorum. Çünkü mobilden dijitale veya akıllı cep telefonuna alıştırılmış bir iletişim kültüründen akıllı cep telefonuna sığdırılmış bir bütün yaşam aritmetiğine üretmek bakımından evrilememiş toplumların üyeleri bekleyerek yaşamak dışında pek konforlu bir seçeneğe sahip olamayacak gibi görünmektedirler.
[1] Anthony Scaramucci, “Foreword”,
The Digital War: How China’s Tech Power Shapes The Future of AI, Blockchain and Cyberspace by Winston Ma, West Sussex/UK: Wiley, 2021 (e-kitap), 19-21.
[2] Yanis Varoufakis,
Technofeudalism: What Killed Capitalism, New York: Vintage, 2023 (e-kitap), 128-130.
...
Yusuf Özdemir
Kitap Kritikleri
TEKNİK APOLOJİSİ: TEKNOLOJİ FELSEFESİNİN DOĞUŞU
Özet
Avusturyalı-Japon siyasetçi ve filozof Richard von Coudenhove-Kalergi tarafından kaleme alınan kitabın Türkiye’de yayınlanmasının ilginç bir serüveni var. Kitap, Bekir Sıdkı Bey tarafından çevrilmiş ve 15 Kasım 1924 ile 15 Şubat 1926 tarihleri arasında on bölüm olarak Milli Mecmua dergisinde yayınlanmıştır. Muhtemelen Türkiye basınında teknoloji tartışmalarıyla ilgili ilk özgün çalışmadır. Aradan yıllar geçtikten sonra Milli Mecmua dergisinde yayınlanan bölümleri bir araya getiren Muhayyel Yayınevi, 2021 yılında çalışmayı bir bütün olarak Türkiyeli okuyucuya sunmuştur. Eser, toplam 118 sayfadan oluşan küçük bir kitapçıktır. Kitabın arkasına bir ek yapılarak makineye dair tartışmalar yapan Mustafa Şekip Tunç, Jean Gallotti ve Roger Francq’ın kısa yazıları da konulmuştur.
...
Kadir Canatan
Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi