Editörden
EDİTÖRDEN
İnsanoğlunun bir gerçe(kli)ği olarak cinsiyetler, farklı alt başlıklar çerçevesinde bugüne gelinceye kadar farklı tartışmalar eşliğinde bir gündem oluşturmuştur. Öyle ki kimi zaman anatomik yapıları itibarıyla tıp boyutuyla, kimi zaman toplumsal kurulumları itibarıyla kültürel boyutuyla, kimi zaman rol, görev ve yükümlülükleri çerçevesinde bu vüsatli tartışmalar tarihi verilere bakıldığında görülebilecektir. Diğer yandan erkekle kadın ilişkilerinin birbiriyle karşılaştırılması sonucunda oluşan geniş bir edebiyatı görebilmekteyiz. Yine “ana tanrıça” ve “erkek tanrı” arasındaki ilişkilerde kadın ve erkeğin egemenlik üzerinden tartışmaları da ayrı bir yer tutmaktadır. Bunların da ötesinde popüler düzeyde cinsiyetlere ve bu arada erkeklik ve kadınlıklara dair atasözlerinden deyişlere kadar ciddi bir yazın da bulunmaktadır.
Premodern dönemde sosyal ağlar, aile, üretim-tüketim ilişkileri çerçevesinde erkek ve kadının toplumsal konum ve rolleri belirlenmekte idi. Her dönemde kendi koşulları içerisinde bu rol ve konumlandırmalar değişmektedir. Hatta kadın ve erkeğe dair anlayışlar süreç içerisinde değişmiştir. Bu dönemde tabii ki modern zamanların sorunları ve bu sorunlar çerçevesinde kadın-erkek rol ve konumlandırmasından bahsedemeyiz. Fakat bugünden geçmişi sorunsallaştıran cinsiyet tartışmaları da anakronik bir şekilde devam etmektedir.
Modern zamanlara gelindiğinde kırılma yaratan bir dizi gelişmelerden söz edebiliriz. Fransız Devrimi, sanayileşme, Aydınlanma düşüncesi bu kırılmalarda ana noktayı oluşturmaktadır denilebilir. Bu değişimlerden önemli oranda payını alan ve hatta bugüne kadar sürekli değişimlerle kendisini gösteren hususlardan birisi de cinsiyettir. Özellikle son 40-50 yıldır hem dünyada hem de Türkiye’deki gelişmelere bakıldığında, kadınlara yönelik pozitif teşvikler üzerinden politika ve stratejiler geliştirilmiştir. Hatta yeni hukuk düzenlemeleri ile bu stratejiler kuvvetlendirilmeye çalışılmıştır.
Bu minvalde bir cinsiyet olarak “kadın” konusu son dönemde her bakımdan inceleme ve araştırma konusu olmuştur. Öyle ki değişimden çalışma hayatına, ataerki kavramından dine kadar “kadın” bu araştırmaların merkezi konusunu oluşturmuştur. Tam da bu noktada ve tüm politika, değişim ve stratejiler karşısında “erkeklik”, kendisine yapılan yüklemeleri, içerikleri, geldiği konum, roller ve beklentiler açısından analizi gerektiren bir hüviyetle dikkat çekmektedir. Aradan geçen zamanda erkeklerin zaten imtiyazlı olduğu düşüncesinin egemenliği altında erkekliğin ne hale geldiğini tartışmak, özellikle geleceğe dair toplumsal stratejilerin belirlenmesinde önemli hale gelmiştir.
Tüm bu bileşenler etrafında Yetkin Düşünce dergisi “erkeklik” fenomenini farklı boyutlarıyla ele almayı hedefleyen bir sayı ile karşınızdadır. Bu sayıya Mustafa Tekin, Kadir Canatan, Ahmet Keleş, Ali Öner, İlhami Güler, M. Yaşar Soyalan, Mualla Kavuncu, Yıldız Ramazanoğlu, Sıla Türköne, Osman Dertli, Sıddık Ağçoban, B. Banu Okutan, Muhammet Özdemir, Emrullah Zorlu dosya konusundaki yazılarıyla katkıda bulunmuşlardır. Bu sayıda “erkeklik” bağlamında söyleşimize katılan iki konuğumuz bulunmaktadır. İlki, kadın ve cinsiyet üzerine siyaset bilim alanında çalışmalar yapan Fatmagül Berktay. İkincisi de, meselenin hem teorik hem de pratik boyutlarıyla ilgilenen tıp doktoru Zeki Bayraktar. Dosya dışı yazı bölümünde ise Esat Arslan’ın Albert Camus’dan yola çıkan İslami varoluş tartışması yer almaktadır.
Bu sayıda kültür-sanat bölümünde bir söyleşi ve bir film analizi bulacaksınız. Hat sanatının incelikleri, estetiği, eğitimi ve Müslüman toplumlardaki yeri üzerine hattat Kuddusi Doğan ile yapılan söyleşinin ilginizi çekeceğini düşünmekteyiz. Zuhal Bayram’ın yine dosya konusuyla ilgili olarak erkeklik ve işsizlik çıkmazında “Güneşli Pazartesiler” filmini analiz eden yazısını okuyacaksınız. Kitap kritikleri bölümünde ise “Bitik Erkekler” kitabı Necmiye Durmuş, “Erkekliğin Türkiye Halleri’ ise Feyza Nur Kaleci tarafından analiz edilmiştir. Katkıları için tüm yazarlarımıza içtenlikle teşekkür ederiz.
2025 yılına girdiğimiz şu zaman diliminde derginiz Yetkin Düşünce yedi yılı ve yirmi sekiz sayıyı geride bırakmıştır. Ele aldığı ve tartıştığı konular, entelektüel seviyesi ile emsalleri içindeki farklılığı ile Yetkin Düşünce dergisi dikkat çekmektedir. Siz değerli okuyucularımızın giderek dergiye artan ilginizi fark ederken, gelecekte bu ilginizin artarak devam edeceğini düşünmek bizi sevindirmekte ve motivasyon kaynağı olmaktadır. Dijitalleşme çağında dergimize destek, geleceğe doğru biriktirilen bir kuvvet hükmünde olacaktır.
Derginiz Yetkin Düşünce 2025 yılı ikinci sayısını “Töre ve Törenler” başlığına ayırmıştır. Tarihsel süreç boyunca ve bugün toplumsallık, kültürelliği çözümlemede iyi bir analiz alanı olabilecek bu konu, aynı zamanda bir toplumun çok boyutlu perspektifini sunmak açısından da önemli görünmektedir. Olabildiğince renkli çözümlemeleri ortaya çıkarabilecek bu konuda yazarlarımızı katkı sunmaya davet ederken, sağlıklı, mutlu ve başarılı günler temennisiyle…
Mustafa TEKİN
Genel Yayın Yönetmeni
Dosya
Erke(kli)ğin Sosyolojik Geri Çekilimi
Özet
Feminizm akımlarından cinsiyetsizleşme politikalarına, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılıktan İstanbul Sözleşmesine kadar bir dizi yaklaşım ve stratejiler arasında “erkek”lik fenomeninin tartışılması bazı soruları belirginleştirmektedir. Erkekliğin giderek naifleşen bir cinsiyete dönüştüğü mü? Sürekli haber bültenlerinde “şiddet” sıfatıyla birlikte anılmaktan mülhem damgalamanın bir sonucu mu? Erkeklerin tüm bu olanlar karşısında cevabı ya da savunması mı? Yoksa “biz artık oynamıyoruz” tavrını mı? Erkeklerin hala dünyada istenen kıvama gelmemesini mi?
...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Çağdaş Toplumlarda Değişen Erkeklik Profili
Özet
Dünyada erkeklik çalışmaları, öncelikli olarak kadın sorunlarına ve ataerkillik kavramına odaklanan feminist ve cinsiyet çalışmalarına bir cevap olarak 20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır. Bilim insanları, erkekliğin doğal veya biyolojik bir özellik olmaktan ziyade toplumsal ve kültürel bir yapı olarak nasıl işlediğini analiz etmeye ve eleştirmeye başlamışlardır. Bu alan, özellikle sosyoloji, psikoloji ve kültürel çalışmalar alanında 1980'lerde ve 1990'larda ivme kazanmıştır.
...
Kadir Canatan
Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi
İNSANI KADIN ve ERKEK OLARAK GÖRMEK ÜZERİNE BİR ANALİZ
Özet
Giriş
İnsan olmanın biri ontolojik diğeri epistemolojik olmak üzere iki anlamı vardır. Birincisi biyolojik diğeri de manevi/anlamsal değerimize tekabül eder. Biyolojik özelliklerimizle diğer canlılardan, epistemolojik değer ve anlamımızla da hem cinslerimizden farklılık gösteririz. O halde denebilir ki insan olmak bir ayrım ve farka karşılık gelmektir. Bu da bizi öncelikle ‘ayrım ve fark’ sözcüklerini kavramsal olarak hangi anlamda anlamamız gerektiği noktasına getirir. Bu yazımda, işbu iki kavram üzerinden insan oluşumuzun, kadın veya erkek olarak görünümümüzün ne anlama geldiğini diğer bir ifadeyle bu olgusal durumun hem ontolojik hem de epistemolojik olarak insanı anlamamızda nasıl bir rolünün olduğunu ele alacağım. Konunun çok yönlülüğü makalemin sınırlarını zorlayacak olsa da asıl işaret etmek istediğim hususları siz değerli okuyucularıma arz edebileceğimi düşünüyorum ve konuya kavramların açıklamasıyla başlamak istiyorum.
...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
Rahmaniyet ve Rahimiyetin Tecellisi olarak Erkeklik ve Kadınlık
Özet
Erkeklik, Allah’ın Rahman sıfatının; Kadınlık ise Rahim sıfatının tecellileridir. Kadın ve erkek, Kur’an’da “İnsan” olma onuru/ayrıcalığı ve Tanrı karşısında denenme açısından “eşit” statülere sahip oldukları halde; kendi aralarındaki misyon/işlev açısından esas olan, “eşitlik” değil; “adalet”tir. Kadın, bir yanı ile erkek için estetik ve cinsel arzu nesnesi; insanlık açısından “Annelik” ve toplumsal açıdan ise, -bu misyonları zedelemeyecek- eşit sorumluluk ve çalışma-hizmet kişisidir. (Geniş bilgi için bkz: “Kur’an’da Kadın-Erkek Eşitsizliğinin Temelleri.” İslami Araştırmalar. Cilt/5. Sayı:4. s 310-319). Kas gücünün egemen olduğu tarım toplumlarında kadının, bahsi geçen birinci ve ikinci misyonu baskın olmuştur.
...
İlhami Güler
Prof. Dr. / Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Erkeklik Krizi: Toplumsal Cinsiyet Kavramı Çerçevesinde Sosyolojik Bir Bakış
Özet
Giriş
Toplumların tarihsel süreçleri boyunca cinsiyet; bireylerin sosyal rolleri, statüleri ve kimliklerini belirleyen temel dinamiklerden biri olagelmiştir. Erkeklik ise bu dinamik içinde “güç”, “otorite” ve “norm” olarak tanımlanan merkezi bir konuma ve korumacı statüye sahip olmuştur. Ancak modernitenin kırılma noktalarından itibaren, erkeklik algısı ve bu algının birey üzerindeki toplumsal izdüşümleri köklü bir dönüşüm geçirmiştir. Özellikle feminist teoriler, queer çalışmalar ve ‘toplumsal cinsiyet’ araştırmaları tekmili birden erkekliğin eleştirel bir çözümlemesine katkıda bulunmuş, bununla birlikte “erkekliğin krizi” olarak adlandırılan olguyu tartışmaya açmıştır.
...
Ali Öner
Cinsiyetsizleşen Ve Erkek Karşıtı Dil İle Kuran’ı Ve Dini Anlamak, Anlatmak Ne Kadar Mümkün?
Özet
Giriş: Kur’an’ın Nüzul Dönemi ve Sonrası Dünyasının Kadın Erkek Tasavvuru
Tarih öncesinden 20. Yüzyılın ortalarına kadar tüm yeryüzünde egemen dil ve egemen kültür erkek merkezliydi; bu gerçeklik, hem tüm yazılı metinlerde hem de mitolojik efsanelerden destanlara, örf ve adetlerden halk deyişlerine kadar tüm sözlü ve yazılı kültürde açık bir şekilde görülmekteydi. Toplumlardaki ve kültürlerindeki bu eril yapı sadece doğuda değil batıda da aynı şekilde geçerliydi. 20.yüzyılın ortalarından antik çağa kadar batı felsefesi de erkek egemen bir karaktere sahipti; hatta Antik Çağ Atina’sının önemli filozofları için kadın, erkeğin ihtiyaçları için var olan bir meta konumundaydı ve her türlü olumsuzluğu çağrıştırırdı. Dolayısıyla bu felsefeyi esas alan Aydınlanmacı düşünce, modern bilim ve felsefe de aynı eril karaktere sahipti. Aydınlanmacı düşüncenin bir pratiği olan kapitalist düzende de kadın yakın zamanlara kadar daima ikinci sınıf bir konumdaydı, hatta günümüzde bile pek çok iş kolunda hala bu ikinci sınıf konumu devam edegelmektedir.
...
Mehmet Yaşar Soyalan
İlk Kutsal Bütünlükten Seküler Ataerkiye
Özet
İLLİCH modern öncesi tüm toplumları, ilkel, geleneksel, göçebe, yerleşik, kır, kent, imparatorluk vs ayırmadan olumlayarak “gender”li toplumlar olarak adlandırır. Onun genderli toplumları, cinsler arası farklılaşmanın vurgulandığı ve cinsler arasında işbölümünün olduğu, tamamen iki genderlı alana bölünmüş ama bu bölünmüşlükle bütünleşmiş toplumları ifade eder. Bunu (Türkçe karşılığı “toplumsal cinsiyet” olan) “gender” dan ayırmak için, “vernacular (orijinal, yerli, yerel) gender” olarak ifade eder.[1] Ona göre ataerkillik, genderli toplumların sadece bir biçimi ya da biçimlerinden biridir. Bozulmuş gender koşullarında farklı tiplerde görülen ataerkillik, erken Akdeniz toplumlarında özgün stilini alan asimetrik gender bütünleyiciliği koşullarında bir güç dengesizliğidir. Modern sanayi toplumunun ekonomik cins ayrımcılığı ataerkilliğin bir devamı değildir.
...
Mualla Kavuncu
Yoksul Mahallelerdeki Kadınlarda Din, Kader ve Erkek Algısı
Özet
Sosyal kelam açısından yoksul mahallelerdeki kadınlarda dini düşünce ve bu düşüncenin günlük hayata yansımaları doktora tezi olarak ele alındı. Tezin yazarı Saadet Altay* Diyarbakır şehrindeki bazı mahallelerde akademik ölçüm ve görüşme yöntemleriyle kadınlarla bir araya geldi ve dinle ilişkilenme ve kendilerini bu yolla tanımlama biçimlerini kaleme aldı.(1)
Kitap İslam’ın insana bakışı, yoksulluğun, siyasallaşmanın açtığı yaralar, kadın meselesinin diğer din ve kültürlerdeki izdüşümleri, feminizmin çözümlemeleri, kadınların dini yaklaşımlar yoluyla kendilerini nasıl algıladıkları ve tanımladıkları gibi zor meseleleri mercek altına almış.
...
Yıldız Ramazanoğlu
Aklın Cinsiyeti Yoktur
Özet
“Paulo Freire'in Ezilenlerin Pedagojisi eserinde, eğitimin amacının dünyayı adlandırmaya başlamak ve hepimizin kendi yaşamlarımızın ve anlatılarımızın "öznesi" olduğumuzu, başkalarının hikayelerinde "nesne" olmadığımızı fark etmek olduğunu savundu. İnsanlar olarak, gerçekliği birlikte üretmek ve dönüştürmekle temel bir şekilde sorumlu olduğumuzu kabul etmeliyiz. Bunu kabul etmeyenler ya da kontrol etmek ve baskı uygulamak isteyenler, bir tür epistemik “şiddet” uygulamaktadır” (Denzin ve Lincoln, 2017, s.88).
...
Sıla Türköne
Babasız Bir Topluma Doğru
Özet
Babasızlık, genel olarak bir çocuğun baba olmadan yetiştirilmesini ifade eden bir kavramdır. Ölüm, hastalık, hapis gibi beklenmedik olaylar bu duruma neden olabileceği gibi, günümüzde boşanma ve ayrılıklar da babasızlığın önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Birçok ailenin babadan yoksun kalması ve çocukların babasız büyüyerek bireysel ve toplumsal sorunlar yaşaması, bu konunun sosyal bilimler bağlamında incelenmesini zorunlu kılmıştır. Bu nedenle, 20. yüzyılın ortalarından itibaren pedagoglar, psikologlar ve sosyologlar, ailede baba figürünün eksikliğinin yol açtığı sorunları araştırmaya başlamış ve günümüzde de bu alandaki çalışmalarını sürdürmektedir.
...
Osman Dertli
Başlangıçta Erkek Vardı ve “Kızıl Kraliçe” Hep Erkek Doğurur
Özet
Giriş
Yuhanna İncili’nin ilk cümleleri hem gizemli hem ilham verici hem de yönlendiricidir. “Başlangıçta söz vardı” diye başlıyor. Söz hem tanrıydı hem de tanrıyla birlikte olandı. Yaşam da dâhil her şey söz sayesinde meydana geldi. Söz insana dönüştü ve İsa Mesih olarak aramızda yaşamaya başladı.
Bu yazı Yuhanna’nın bu cümlelerinden ilham alarak ve Tanrının sözünün insan biçimine dönüştüğü İsa Mesih’in erkek oluşunu göz önünde bulundurarak insanlığın en eski metinlerinde, mitolojilerde ve yakın dönem teolojik metinlerinde “önce erkek mi vardı?” sorusunun cevabını aramaktadır. Burada ontolojik olarak erkeğin önce olup olmadığının önemi yoktur. Önemli olan önce erkeğin olduğuna yönelik kozmogonik, mitolojik, teolojik vs. inanışlardır. Yaşayan toplumdaki canlı imajın kökeni bu inanışlar olduğu müddetçe bu, diğer tüm önemli faktörlerden daha önemli demektir.
...
Sıddık Ağçoban
Bir Prenses Erkek Sendromu: Seyfi’yi Tanıyor muyuz?
Yazının tamamını okumak için :
Özet
“Prenses erkeklik” son zamanlarda sıkça duyduğumuz tanımlamalardan biridir. Erkeklerin sorumluluk almaktan kaçındıkları durumlarda terennüm edilen kavram, bir manada Peter Pan sendromunun çağrışımsal düzlemde ve halk dilinde metonimik halidir. İsmini büyümek istemeyen bir çizgi roman karakteri Peter Pan’dan[1] alan bu sendrom, Dan Kiley[2] tarafından erkeklerin belirli davranış özelliklerine işaret etmek için kullanılmıştır. Kiley’e göre Peter Pan’a benzemek bir hastalıktan ziyade yeni bir psikolojik fenomendir; herhangi bir kategoriye uymaz fakat varlığını inkâr etmek de mümkün değildir, bu nedenle tipik bir sendrom olarak isimlendirilir.[3] Peter Pan bir prenses erkek olarak büyümeyi reddetmekte, çocuksu tavırlar içinde nasıl en değerli olduğunu göstermeye çabalamaktadır.
[1] Peter Pan Neverland’de yaşayan büyümek istemeyen bir çocuktur; kitap Peter Pan’ın maceralarını konu edinir. Bkz. J.M Barrie, The Little White Bird, Londra: Hodder ve Stoughton, 1902
[2] Dan Kiley, The Peter Pan Syndrome Men Who Have Never Grown Up, New York:Dodd, Mead Company, 1983
...
Birsen Banu Okutan
Doç. Dr./İstanbul Üniversitesi
Yapay Zekâ ve Dijital Topluma Endeksli Yeni Serbest Piyasa Ekonomisinde Erkekler ve Erkeklik Müzakereleri
Özet
Giriş
Bu yazının amacı, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde Çin etkisi nedeniyle güncelleme sürecine giren Amerikan-merkezci serbest piyasa sisteminin 20. yüzyıldaki tam bireyselleşmiş toplum vizyonundan kalan toplumsal yeniden cinsiyetlendirme deneyimlerinin erkekler ve erkek kimliği özelinde düşündürdüklerini yapay zekâ ve dijital topluma endeksli ekonomik şartlarda tartışmaya açmaktır. 2016 yılından itibaren söz konusu olan “post-truth” (gerçeklik-ötesi) literatürü; bu literatürün gerçekte dolayladığı Çin tarzı devlet kapitalizmi ve teknoloji soğuk savaşı tüm dünyada çok-aktörlü bir etkileşime yol açtı.
...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
Refleksiyonun Özneleşmesi: Erkeklik Üzerine Kierkegaard’cı Yaklaşım
Özet
Kierkegaard’ın felsefi evreninde birey, seçim yapma özgürlüğü ve bu seçimin yüklediği sorumlulukla varoluşunu anlamlandırır. Bu çerçevede erkeklik ve kadınlık, Kierkegaard’ın ahlaki, estetik ve varoluşsal katmanlarında hem ontolojik hem de metaforik anlamlara sahiptir. Kadınlık, Kierkegaard tarafından sıklıkla "başkası için varlık" olarak tanımlanır. Bu ifade, kadının kendini ancak başkasına göre tanımlayan ve gerçekleştiren bir töz olarak görüldüğünü ifade eder. Kierkegaard’ın kadını “doğa yasalarına tabi” olarak tanımlaması, kadının varlığının ve hareketlerinin büyük ölçüde biyolojik, içgüdüsel veya doğal süreçlerle şekillendiğini ifade eder. Kadının doğasını, onun doğrudan bireysel iradesinden ya da rasyonel seçimlerinden ziyade, yaratılışın temel ve değişmez yasalarına bağlı olarak ele aldığı bir yaklaşımı temsil eder.
...
Emrullah Zorlu
Albert Camus’den Hareketle İslam’ın Varoluş Şuurunu Düşünmek
Özet
Bu satırları Pamir için yazıyorum. Pamir bir dostumun on iki yaşındaki çocuğu. Çok zeki, sosyal ve neşeli bir çocuk. Yakın zamanda felsefeye merak salmış. Youtube’dan felsefe videoları izliyor, felsefe kitapları okuyormuş deli gibi. Ve en çok sevdiği filozofun Albert Camus olduğunu söylüyormuş En mantıklı filozofmuş Camus. Çünkü hayatta her şey çok saçma ve abes yani absürtmüş.
Pamir’in daha on iki yaşında Camus’ye merak salması beni çok korkuttu. Elbette ki bu yaştaki bir çocuğun ciddi şeylere merak salması ve haylazlık ve tembellik yapmaktansa felsefe gibi yüksek kültür eserleriyle uğraşması beni sevindirir.
...
Esat Arslan
Söyleşi
Fatmagül Berktay: “Cinsiyetlendirilmiş Düalizm Bütün Düalizmlerin Paradigmasıdır.”
Özet
Yetkin Düşünce Dergisi’nin kıymetli okurları; bu sayımızda gerek gündelik yaşam gerekse akademik tartışmalar arasında önceliğini koruyan toplumsal cinsiyet ve erkek oluş konusuyla karşınızdayız. Bilinen tarih boyunca dinlerle, dini yorumlarla, siyasi ve kültürel kurumlarla iç içe geçmiş bir konu olan toplumsal cinsiyet, insanlar arası eşitsizliğin bir çıktısı olarak insanlığın kendini algılama biçimini belirliyor ve acil çözümleri bekliyor.
Bu sayımızda iki kıymetli konuğumuzla söyleşi yaptık. İlk konuğumuz Prof. Dr. Fatmagül Berktay. 1950 yılında Manisa’da doğan Prof. Dr. Berktay, ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümünü bitirdi. Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nda Uluslararası İlişkiler uzmanı olarak çalıştı. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde araştırma görevlisi oldu. İngiltere, York Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları okudu ve “Kadınlar ve Din: Baskı ve Direnme Söylemleri” başlıklı yüksek lisans tezini yazdı. “Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın” başlıklı doktora tezini ise Ankara Üniversitesi SBF’de 1994 yılında tamamladı. Tarihin Cinsiyeti, Politikanın Çağrısı, Dünyayı Bugünde Sevmek –Hannah Arendt’in Politika Anlayışı, Düşünme Etiği, eserlerinden bazılarıdır.
İkinci konuğumuz Prof. Dr. Zeki Bayraktar. Prof. Dr. Bayraktar, 1991’de Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Üroloji ihtisasını 1995-1999 yılları arasında İstanbul Bezmialem Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği’nde yaptı. 1999’da üroloji uzmanı, 2012’de doçent, 2018’de profesör oldu. 2012-2022 yıllarında Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji ABD’de çalıştı. Ocak 2023’ten itibaren Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank EAH Üroloji Kliniği’nde çalışmaktadır. 2010-11’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı dahilinde “Hadis Usulü” ve “Mütevatir Hadis ve Ahad Haber” konuları üzerine çalışmalar yapmıştır. Üroloji alanında yayınlanmış yüze yakın makale ve tebliği ve üç kitabı bulunmaktadır. İnterseks-Hermafrodit ve Eşcinsel, Transseksüellik ve Bilimsel Veriler Işığında Sansürsüz Cinsellik, Kur’an’ın Nebevi Tatbikatı Sünnet, Kur’an ve Sünnet Ama Hangi Sünnet ve Kader Risalesi Özelinde Hasan El-Basri’nin Sünnet Anlayışı ve Tarihteki İlmî Soykırımlar isimli kitapları, öne çıkan çalışmalarının bazılarıdır. SUSEM’de Güncel Tıbbî-Fıkıh Problemleri dersleri veren Prof. Dr. Bayraktar, evli ve iki çocuk babasıdır.
“Erkeklik” Söyleşi Soruları
1-Toplumsal cinsiyetten cinsiyetsizliğe kadar geniş yelpazeli toplumsal tartışmalar içerisinde “erkeklik” meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2- Erkek ve kadın kimliklerinin inşa edilmesinde muhafazakar bakış açısının hem baskın olduğu hem de eleştirilen taraf olduğunu söylemek mümkün. Diğer taraftan muhafazakarlık batılı siyasi kodlarla şekillendirilmiş bir dünya görüşü. Bu durumda muhafazakarlık ile yerel gelenekçilik arasında bir özdeşlik ilişkisi kurulabilir mi?
3-Erkeklik sizce biyolojik durum ve toplumsal inşa arasındaki mesafede nerede durmaktadır? Posthümanizmin insan anlayışını nasıl değerlendirirsiniz? Gerçekten biyolojideki hümanist ideoloji ayıklandığında biyolojinin toplumsal cinsiyet rolleri için devrimci bir rolü söz konusu olabilir mi?
4-Türkiye toplumunda “erkeklik” kavramına yüklenen anlam ve içerikler değişmiş midir? Değişmişse ne yönde değişmiştir?
5-Özellikle her gün erkek işçi ölümleri haberleri alıyoruz. Size göre kapitalist bir burjuva-proletarya ayrımı içerisinde erkek-kadın ayrımı nerede durur?
6- Toplumda “erkeklik” ve “kadınlık” arasındaki ilişki nasıl kurulmaktadır?
7-Türkiye’de “erkeklik” üzerine yüklenen sosyal roller nasıl bir görüntü arz etmektedir?
8- Yaklaşık son 30 yıldır feminizm tartışmaları ile yaklaşımlarının “erkeklik” ve kadınlık” özalgısında bir farklılık yarattığını düşünüyor musunuz?
9-Günümüzde geleneksel erkeklik imajına yönelik eleştiriler, erkeklerin kadınlarla ilişkilerini nasıl etkilemiştir?
10-Kadının konumunu iyileştirmeye yönelik politika ve stratejilerin, toplumsal ve kamusal alandan erkeklerin geri çekilmesine sebep olduğunu düşünüyor musunuz? Maskülizm/maskülünizmi doğuracak bir zemin oluşturmuş mudur?
11-İstanbul Sözleşmesinin amaçlanan “erkeklik” ve kadınlık ilişkilerini sağladığını düşünüyor musunuz? İstanbul Sözleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Size göre İstanbul Sözleşmesinin dışında, kendi kültürel yapımızı daha fazla dikkate alan ama evrensellik iddiasını da koruyan bir hukuki metin üretilebilir mi?
12-Erkeklik imajının oluşumu ve bir forma bürünmesinde dinin rolünü nerede görüyorsunuz?
13-Kutsal kitapların eril bir söylemi ve ilişki biçimlerini beslediğini düşünüyor musunuz?
14-Kapitalizmin ve piyasanın nasıl bir erkeklik ve kadınlık imajını beslediğini düşünüyorsunuz? Kadınların reklam ve eğlence sektöründeki mevcut konumlarını olumlamak mümkün mü? Yani kapitalist bir sömürü sisteminden bahsedebilir miyiz yoksa bu durum arzunun öznel bir kendini olumlama süreci olarak görülebilir mi?
...
Fatmagül Berktay
Prof. Dr. Zeki BAYRAKTAR: “Her birimizin erkek veya kadın diye bir biyolojik bedeni var.”
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Yetkin Düşünce Dergisi’nin kıymetli okurları; bu sayımızda gerek gündelik yaşam gerekse akademik tartışmalar arasında önceliğini koruyan toplumsal cinsiyet ve erkek oluş konusuyla karşınızdayız. Bilinen tarih boyunca dinlerle, dini yorumlarla, siyasi ve kültürel kurumlarla iç içe geçmiş bir konu olan toplumsal cinsiyet, insanlar arası eşitsizliğin bir çıktısı olarak insanlığın kendini algılama biçimini belirliyor ve acil çözümleri bekliyor.
Bu sayımızda iki kıymetli konuğumuzla söyleşi yaptık. İlk konuğumuz Prof. Dr. Fatmagül Berktay. 1950 yılında Manisa’da doğan Prof. Dr. Berktay, ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümünü bitirdi. Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nda Uluslararası İlişkiler uzmanı olarak çalıştı. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde araştırma görevlisi oldu. İngiltere, York Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları okudu ve “Kadınlar ve Din: Baskı ve Direnme Söylemleri” başlıklı yüksek lisans tezini yazdı. “Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın” başlıklı doktora tezini ise Ankara Üniversitesi SBF’de 1994 yılında tamamladı. Tarihin Cinsiyeti, Politikanın Çağrısı, Dünyayı Bugünde Sevmek –Hannah Arendt’in Politika Anlayışı, Düşünme Etiği, eserlerinden bazılarıdır.
İkinci konuğumuz Prof. Dr. Zeki Bayraktar. Prof. Dr. Bayraktar, 1991’de Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Üroloji ihtisasını 1995-1999 yılları arasında İstanbul Bezmialem Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği’nde yaptı. 1999’da üroloji uzmanı, 2012’de doçent, 2018’de profesör oldu. 2012-2022 yıllarında Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji ABD’de çalıştı. Ocak 2023’ten itibaren Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank EAH Üroloji Kliniği’nde çalışmaktadır. 2010-11’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı dahilinde “Hadis Usulü” ve “Mütevatir Hadis ve Ahad Haber” konuları üzerine çalışmalar yapmıştır. Üroloji alanında yayınlanmış yüze yakın makale ve tebliği ve üç kitabı bulunmaktadır. İnterseks-Hermafrodit ve Eşcinsel, Transseksüellik ve Bilimsel Veriler Işığında Sansürsüz Cinsellik, Kur’an’ın Nebevi Tatbikatı Sünnet, Kur’an ve Sünnet Ama Hangi Sünnet ve Kader Risalesi Özelinde Hasan El-Basri’nin Sünnet Anlayışı ve Tarihteki İlmî Soykırımlar isimli kitapları, öne çıkan çalışmalarının bazılarıdır. SUSEM’de Güncel Tıbbî-Fıkıh Problemleri dersleri veren Prof. Dr. Bayraktar, evli ve iki çocuk babasıdır.
“Erkeklik” Söyleşi Soruları
1-Toplumsal cinsiyetten cinsiyetsizliğe kadar geniş yelpazeli toplumsal tartışmalar içerisinde “erkeklik” meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2- Erkek ve kadın kimliklerinin inşa edilmesinde muhafazakar bakış açısının hem baskın olduğu hem de eleştirilen taraf olduğunu söylemek mümkün. Diğer taraftan muhafazakarlık batılı siyasi kodlarla şekillendirilmiş bir dünya görüşü. Bu durumda muhafazakarlık ile yerel gelenekçilik arasında bir özdeşlik ilişkisi kurulabilir mi?
3-Erkeklik sizce biyolojik durum ve toplumsal inşa arasındaki mesafede nerede durmaktadır? Posthümanizmin insan anlayışını nasıl değerlendirirsiniz? Gerçekten biyolojideki hümanist ideoloji ayıklandığında biyolojinin toplumsal cinsiyet rolleri için devrimci bir rolü söz konusu olabilir mi?
4-Türkiye toplumunda “erkeklik” kavramına yüklenen anlam ve içerikler değişmiş midir? Değişmişse ne yönde değişmiştir?
5-Özellikle her gün erkek işçi ölümleri haberleri alıyoruz. Size göre kapitalist bir burjuva-proletarya ayrımı içerisinde erkek-kadın ayrımı nerede durur?
6- Toplumda “erkeklik” ve “kadınlık” arasındaki ilişki nasıl kurulmaktadır?
7-Türkiye’de “erkeklik” üzerine yüklenen sosyal roller nasıl bir görüntü arz etmektedir?
8- Yaklaşık son 30 yıldır feminizm tartışmaları ile yaklaşımlarının “erkeklik” ve kadınlık” özalgısında bir farklılık yarattığını düşünüyor musunuz?
9-Günümüzde geleneksel erkeklik imajına yönelik eleştiriler, erkeklerin kadınlarla ilişkilerini nasıl etkilemiştir?
10-Kadının konumunu iyileştirmeye yönelik politika ve stratejilerin, toplumsal ve kamusal alandan erkeklerin geri çekilmesine sebep olduğunu düşünüyor musunuz? Maskülizm/maskülünizmi doğuracak bir zemin oluşturmuş mudur?
11-İstanbul Sözleşmesinin amaçlanan “erkeklik” ve kadınlık ilişkilerini sağladığını düşünüyor musunuz? İstanbul Sözleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Size göre İstanbul Sözleşmesinin dışında, kendi kültürel yapımızı daha fazla dikkate alan ama evrensellik iddiasını da koruyan bir hukuki metin üretilebilir mi?
12-Erkeklik imajının oluşumu ve bir forma bürünmesinde dinin rolünü nerede görüyorsunuz?
13-Kutsal kitapların eril bir söylemi ve ilişki biçimlerini beslediğini düşünüyor musunuz?
14-Kapitalizmin ve piyasanın nasıl bir erkeklik ve kadınlık imajını beslediğini düşünüyorsunuz? Kadınların reklam ve eğlence sektöründeki mevcut konumlarını olumlamak mümkün mü? Yani kapitalist bir sömürü sisteminden bahsedebilir miyiz yoksa bu durum arzunun öznel bir kendini olumlama süreci olarak görülebilir mi?
15- Bugün kadın ve erkeklere dair mevcut durum ve stratejiler göz önüne alındığına, kadınların erkekleştiğini düşünüyor musunuz? Cinsiyet değişimi (trans) başta olmak üzere cinsiyetlerin birbirlerine doğru hareketlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
...
Zeki BAYRAKTAR
Kültür Sanat
HATTAT KUDDUSİ DOĞAN İLE HAT SANATINA DAİR “Hat, cismânî aletlerle yapılan rûhânî bir hendesedir”
Özet
HATTAT KUDDUSİ DOĞAN İLE HAT SANATINA DAİR
“Hat, cismânî aletlerle yapılan rûhânî bir hendesedir”
Söyleşi: Zuhal BAYRAM
Hocam, hat sanatı nasıl bir sanattır? Onu sanat dalları arasında nasıl bir yere oturtabiliriz?
Üstad Necip Fazıl, poetikasının en başında, “Arı bal yapar, fakat balı izah edemez” der. Bizim durumumuz da bundan farklı değildir aslında. Biz hattatlar da durmadan yazı yazarız; ayetler, hadisler, şiirler, kelâm-ı kibârlar, istifler, kuşak yazıları, levhalar vs. Fakat yaptığımız iş veya sanatın felsefesini pek yapmayız, evrensel ve genel geçer manada bir izah, yorum yapmayız. Yazdığımız yazıların sanatseverler veya sıradan insanların psikolojisinde nasıl bir etki yaptığını fazla irdelemeyiz. Bununla beraber aklımızın erdiği kadar sorunuzu cevaplamaya çalışalım.
...
Kuddusi Doğan
ERKEKLİK VE İŞSİZLİK ÇIKMAZINDA BİR KİMLİK KRİZİ: Sosyolojik Perspektiften “Güneşli Pazartesiler” Filmi
Özet
İşsizlik, bireylerin yalnızca ekonomik durumlarını değil, aynı zamanda toplumsal statüleri ve kimliklerini de derinden etkileyen bir olgudur. Özellikle erkekler için iş sahibi olmak, sadece bir gelir kaynağı değil, aynı zamanda toplumsal rollerini ve kendilerini gerçekleştirme biçimlerini belirleyen temel unsurlardan biridir. İşsiz kalan erkekler, toplumsal olarak belirlenen "ailenin geçimini sağlayan kişi" rolünü yerine getiremediklerinde, kimliklerinde ve sosyal ilişkilerinde ciddi sarsıntılar yaşayabilirler.
...
Zuhal Bayram
Kitap Kritikleri
Philip Zimbardo ve Nikita D. Coulombe, Bitik Erkekler: Teknoloji Erkekliği Nasıl Sabote Etti?
Özet
Stanford Hapishanesi’nde gerçekleştirdiği psikoloji deneyiyle ünlenen ve geçtiğimiz aylarda yaşama veda eden psikolog Zimbardo’nun, asistanı Coulombe ile birlikte kaleme aldığı Bitik Erkekler adlı eseri, Erkeklerin Sonu: Erkekler Neden Bocalıyorlar ve Bununla İlgili Ne Yapabiliriz başlığını taşıyan çalışmalarının bir açıklaması mahiyetindedir. Eser, günümüzde genç erkeklerin akademik, sosyal ve cinsel anlamda neden başarısız oldukları ile teknolojinin bu başarısızlıktaki etkisini, semptomlar ve nedenleriyle sunmakta ve bunlara dair çözüm önerileri getirmektedir.
...
Necmiye DURMUŞ
Erkekliğin Türkiye Halleri Hale Bolak Boratav, Güler Okman Fişek, Hande Eslen Ziya
Yazının tamamını okumak için :
Özet
Tu?rkiye’de toplumsal cinsiyet ile ilgili literatür incelendiğinde son yıllarda kadınları ve kadın olma durumunu merkeze alan, kadınlara odaklanan araştırmaların sayısı oldukça artıyorken; erkekler, erkeklikler, erkeklerin kimlik kurguları, gelişim su?reçleri, duygu ve düşünce du?nyaları, sorunları, endişeleri, beklentileri ile ilgili sosyolojik ve psikolojik araştırmaların sayısı eksik kalmış göru?nu?yor. Literatürde erkekliğin toplumsal değişim sürecinde yaşadığı dönüşümleri anlamaya yönelik yeterli araştırmanın olmadığı gözleniyor.
...
Feyza Nur KALECİ
Arş.Gör./İstanbul Üniversitesi