Buğday mı Nefes mi?

Sayı:1 / Özgürlük ve Teslimiyet - Kültür Sanat

Remzi Rana

Korunaklı şehirler ilk bakışta güvenli gibi görünse de, pratikte durum pek de öyle değildir. Genetiğine müdahale edilerek yetiştirilen ekinler, bir süre sonra bir hastalığa yakalanmış ve bu durum neticesinde şehirlere kaoshakim olmuştur. Bilim insanlarından oluşan bir kurul yaşanan bu felaketlere çözüm bulma gayesiyle çalışmaktadır. Bu kurulun üyelerinden Profesör Erol Erin, geçmişte genetiği ile oynanmamış saf buğday ile alakalı çalışmalar yapmış Profesör Cemil Akman’ı bularak onun çalışmalarından istifade etmek istemektedir.
Semih Kaplanoğlu filmografisinin son filmi olan Buğday, yaklaşık beş yıllık bir çalışmanın ardından seyirci ile buluştu. Senaryosu Semih Kaplanoğlu ve eşi Leyla İpekçi tarafından kaleme alınan filmin çekimleri üç farklı kıtada birbirinden farklı coğrafyalarda gerçekleşmiş ve sinematografik açıdan bütünlük teşkil etmesi için siyah beyaz olarak çekilmiş. Yine filmde tasavvur edilen dünyaya uygun olarak konuşma dilinin İngilizce olması tercih edilmiş. 
 
Buğday filmini, yönetmenin kendi ifadesiyle, “insanın kendini arayışına dönük bir yolculuğun hikayesi” olarak görmek mümkün. Kur’an-ı Kerim’deki Kehf Suresi’nin İbn-i Arabi yorumu temel alınarak Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın yolculuğu üzerine inşa edilmiş bu hikaye ile yönetmen, kutsal metinlerde geçen kıssaların geçmişe ait metinler olmadığını ve günümüze temas edebildiğini iyi bir dil ve görsellikle ortaya koymuş. Filmde çok fazla dini göndermeler ve metaforlar kullanılmış olmakla birlikte bu durum, yönetmenin filmi çok katmanlı inşa etmesi ile filmi izleyen her seyircinin kendi anlam ve bilgi dağarcığı nispetinde heybesini doldurmasını mümkün kılıyor. 
 
Filmi esas olarak iki bölümde incelemek mümkün. Belirsiz bir gelecekte geçen filmin ilk bölümünde ani bir iklim değişikliğisonrasında insanlık; savaşlar, açlık, kuraklık, genetik müdahaleler gibi olaylarla adeta bir yıkımla karşı karşıya gelmiştir. Yaşanan felaketler neticesinde sınırların yeniden belirlendiği bu dünyada bir tarafta manyetik kalkanlarla korunan, yüksek teknoloji ve imkanlara sahip korunaklı şehirler; diğer tarafta ise üzerinde hiçbir canlının yaşamadığı ölü topraklar bulunmaktadır. Ölü topraklardan korunaklı şehirlere geçmek üzere sığınma talebinde bulunan insanlar kamplarda bekletilmekte ve çeşitli biyolojik testlere tabi tutulduktan sonra yalnızca “işe yarar” olanları alınmaktadır. 
 
Korunaklı şehirler ilk bakışta güvenli gibi görünse de, pratikte durum pek de öyle değildir. Genetiğine müdahale edilerek yetiştirilen ekinler, bir süre sonra bir hastalığa yakalanmış ve bu durum neticesinde şehirlere kaoshakim olmuştur. Bilim insanlarından oluşan bir kurul yaşanan bu felaketlere çözüm bulma gayesiyle çalışmaktadır. Bu kurulun üyelerinden Profesör Erol Erin, geçmişte genetiği ile oynanmamış saf buğday ile alakalı çalışmalar yapmış Profesör Cemil Akman’ı bularak onun çalışmalarından istifade etmek istemektedir.
 
Profesör Cemil Akman, saf buğday tohumuna ulaşmak için uzun yıllar çalışmış ve üretimle alakalı ortaya teoriler koymuş başarılı bir akademisyendir. Daha fazla teknolojinin bizi daha fazla insan yapmayacağının bilincinde olan profesör, çalışmalarında materyalist dünyanın bilimsel yöntemlerinden ziyade ilahi kaynaklardan beslenmesi nedeniyle akademi dünyasından kabul görmemiş ve bunun akabinde parlak kariyerini ve modern dünyayı ardında bırakarak ölü topraklara doğru hicret etmiştir. 
 
Bu ilk bölüm her ne kadar distopik öğeler barındırıyor gibi görünse de, Kaplanoğlu, bir distopyatahayyülü ile yola çıkmamış. Filme konu edilen olaylar; savaşlar, ekolojik felaketler, mülteciler, kıtlık, genetik müdahaleler ve salgın hastalıklar günümüz dünyasındada çözüm bekleyen sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Buğday, bu sorunları ele alırken bizi karamsar bir gelecekle baş başa bırakmak yerine, sorunların esas kaynağına ve çözüm yollarına işaret ederek, insanlığınbu sorunlarla baş etmemücadelesine mütevazı bir katkı sağlıyor.Bilim ve teknolojinin ortaya çıkardığı sorunları, yine aynı araçlarla değil de, insanın manevi yolculuğu vesilesi ile çözmeye çalışıyor. Başka bir ifade ile Buğday, dünyayı değiştirmenin yolunun insanın kendi iç dünyasını değiştirmekle mümkün olabileceğini dile getiriyor. 
 
Profesör Erol Erin, ölü topraklara doğru uzanan yolculuğa çıkmadan evvel Profesör Cemil Akman’ın evine bir ziyaret gerçekleştirir ve bu ziyaret sırasında kızı ona “Buğday mı nefes mi?” diye sorar. Bu soruya karşılık Erol’dan “buğday” cevabını alır.Bu konuşma, bizi Yunus Emre ile Hacı Bektaş Veli arasında gerçekleşen konuşmaya götürüyor. Bir kıtlık zamanı Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli hazretlerinin dergâhına giderek buğday talebinde bulunur. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli kendisine “Buğday mı istersin yoksa nefes mi?” diye sorar. Yunus, “buğday” cevabını verir, fakat bir zaman sonra hatasının farkına varıp geri döner ve “nefes” der. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli hazretleri kendisine dönerek “Senin nasibin artık Tapduk Emre’dedir.” der. Bu itibarla bakıldığında; iki farklı arayış biçiminin buğday ve nefes kavramları üzerinden sembolleştirilmesi, insanlığın tarih boyunca süren arayış serüvenindeki iki ciheti göstermektedir. Buna göre; bir tarafta maddeci anlayış, diğer tarafta ise manevi yönelim bulunmaktadır. 
 
Filmin ikinci bölümü olarak nitelendirebileceğimiz kısım, Profesör Erol Erin ve asistanı Andrey’inmanyetik kalkanları geçerek ölü topraklara doğru yola çıkması ile başlıyor. Bu ikisinin yolculuğu, Hz. Musa ile Hz. Yuşa’nın birlikte yola çıkmalarına; buluşma yerine geldiklerinde Erol ile Cemil’inAndrey’i geride bırakarak yola çıkmaları da Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın yolculuğuna işaret ediyor. Filmin bundan sonraki kısmı da kıssaya paralellik gösteriyor. 
 
Kaplanoğlu’nun, bu topraklardaki medeniyetin mayasını teşkil eden unsurları kendisine referans kabul ederek ve sırtını bu değerlere yaslayarak yola çıkması, sinemasını, kökleri derinlerde olan fakat bugüne dair söyleyecek sözü olan bir konuma yükseltiyor. Yönetmenin daha önceki filmlerinde temas ettiği metafizik boyutun, bu filmde daha da ileri bir boyuta taşınarak işlenmesi neticesinde Buğday, insanın kendi iç dünyasında boy verecek ve sanatın o çorak zemininde yayılarak gönülleri mutmain kılan bir dünyaya açılacaktır.
breitling chronographe etanche 50m a68062 no 1111 price omega dark side of the moon copy uk replica watches steve mcqueen watch auction tag heuer carrera calibre 16 leather strap replica watches uk omega seamaster nato strap rado first copy watches in ahmedabad swiss replica watches hello rolex reviews rado tan boots fake watches
İLİMYURDU Yayıncılık ve Eğitim Hiz. Ltd. Şti.
Adres : Molla Gurani Mah. Akkoyunlu Sk.
            No: 36 Fındıkzade Fatih / İstanbul
Tel      : 0212 533 05 35
Mail    : info@yetkindusunce.com
Tüm Hakları İlim Yurdu Yayıncılık’a aittir. Kaynak belirtilmeden hiçbir içerik kopyalanamaz. | Tasarım & Yazılım: Dizayn Sanat