Diyarbekir Kalesinden Notlar (2014-2017)
Sayı:2 / Adalet ve İstikrar - Gezi Notları
Bülent Sönmez
Riga’dan İstanbul’a dönüyorum, Diyarbakır Uçağı uçağıma yetişiyorum. Fakat uçak çok kalabalık. Stockholm’den gelen yolcular var. Çoğu Kürdistanlı. Erbil, Zaho vesaire. Bir kaçıyla sohbet ediyorum. Yan tarafta bir bayan iki küçük çocuğuyla oturuyor. Benim yanımdaki kadının eşi; Erbilli. “Kardeşim havaalanında bekliyor bizi almaya geldi, Onun arabasıyla Erbil’e gideceğiz” diyor. “İnşallah Yüksekova havaalanı yapılırsa Yüksekova uçağına bineceğiz ve 6 saatlik yolumuz 2.5 saate düşecek” diyor. Bu arada çocuklarının adı dikkatimi çekiyor. Birinin adı Recep öbürünün adı Tayyip. Üçüncü çocuklarının isminin ne olacağını yaşayacağımız süreçler mi gösterecek bilmiyorum. Siyaset konuşmaktan bıktığım için o faslı açmıyorum.
Taksi Şoförü
Yeni havaalanı yapılmış Diyarbekir'e, eskisi bakımda iken bir iki kere Batmana inmişti uçaklar. Bu kez yine Batmana indiğimizi sanıyorum. Her zamanki Diyarbakır havaalanı. Yanımdakine soruyorum. “Bu yeni havaalanı” diyor.
Çok temiz ve modern bir havaalanı binası. Bavulumu almaya gitmeden önce lavaboda elimi yüzümü yıkıyorum. Son derece modern tuvaletler. Bavulumla bir taksiye atlayıp taksiciye, Üniversite kampüsüne gitmek isteğimi söylüyorum. Yolda taksiciye “hayırlı olsun çok güzel bir havalimanına kavuşmuş Diyarbekir” diyorum. “Yok yahu” diye itiraz ediyor. “Tuvaleti bile yok”, “Ama ben şimdi tuvalleten geldim” diyorum. “Yani taksicilerin yok, demek istedim” diye geveliyor. Onun derdini anlıyorum.
Havaalanı hala bitmiş değil bölüm, bölüm inşaatlar sürüyor. Ama taksicinin derdi başka.
Yolda bir arabaya kızıyor. Aslfalt döken ve kaldırım yapan işçilere kızıyor. “Vallah koca yaz geçmiştir bunlar şimdi yapiy yolları” diyor. Ben de “yazın burada yol yapılmaz 47 derecede asfalt ve beton dökemezsin ancak Ekim, Kasımda yapılır” diye cevap veriyorum. Sonra eskiden kırkbeş dakikada gittiğimiz yolu yedi dakikaya düşüren alt geçitlerden geçerek Silvan yoluna, aynı zamanda kampüs yoluna ilerliyoruz. Taksicinin sorununu anladığımdan biraz da takılmak maksadıyla “harika altgeçitler ve harika bir yol” diyorum. Taksici “ne harikası bu altgeçitlere su birikir ve içinde arabalar kalır haaaa” diye yine itiraz ediyor. Ben de “Sen hiç kaldın mı, araban hiç kaldı mı?” diyorum. “Yok ama, yani yağmur çok yağarsa kesin kalırız” diyor.
Ben de “yani sen Erdoğan düşmanısın” diyorum. Kafasını yana çevirip yüzüme bakıyor ve “ama O da Kürt düşmanı” diyor. “Hatta dünyada en büyük Kürt düşmanı Odur” diyor. -12 Eylül 2015
Hendekler Suriçi ve Dicle Kampüsü
Saat gecenin 01.30 uyku tutmuyor... sağa sola dönüyorum yatakta. Birden yakından silah sesleri duyuyorum. Gayrı ihtiyarı kendimi küçültüyorum, önce tek tek zaman zaman seri şekilde atış yapan silah sesleri bunlar. Sonra helikopter sesleri, patlamalar.
Sabaha kadar sürüyor bu durum.
Kampusün hemen karşısında Suriçi ve her sokakta hendekler.
Uykusuz gecenin sabahında okula gidiyorum. Hizmetlilerden birisi geliyor odama çöp için, ”Nasılsın?” diyorum. “Vallah hocam iyi degilem; yalan söyleyemem.
“Hocam bu nedir başımıza geldi”, Neden sözettiğini anlıyorum; dertleşmek istiyor belli, “ne oldu?” diyorum.
“Hocam biz bunlara herşeyi verdik. dağa asker istediler; çocuklarımız gitti. O zaman sokakta Kürtçe türkü söyleyemezdik.” derin bir iç çekiyor...” Sonra para istediler; verdik, Ekmek istediler ekmeğimizi paylaştık. Belediyeyi istediler verdik; çalıştılar çalışmadılar bakmadık; sorgulamadık. Kürd olarak kendimize saygı duymak istiyorduk. Şimdi hocam bunlar ne istiyor?”
Aynı soruyu ben ona yöneltiyorum.“Sence ne istiyor olabilirler?” Birden kalkıyor ayağa ellerini namazda bağlar gibi yapıyor boynunu iyice beliyle birlikte eğiyor..ve alttan bakarak...”Hocam ben cahilim ama sanırım onlar Kürdün hep birilerinden emir almasını; kendilerinden emir almasını; boynunun hep bükük olmasını, hep fakir olmasını istiyorlar’ diyor. Fakir insan herkese asker olur hocam, cahil insan herkese köle olur..yoksa bizi gönderip başka bir milet mi oturtmak istiyorlar buralara..yoksa birilerinin intikamını almak istiyorlar bizden.. Vallah ben memleketimi terketmem hocam; vallah terketmem.”
Konuşma bu minval üzerine sürüyor..
Bir hizmetliden sabah sabah duyduğum bu analizler internette yalan yanlış haberleri anlamadan paylaşan okuma yazmayı unutmuş Üniversite mezunu öğrencilerimi hatırlatıyor ve Üniversiteler ile ilgili acil çözümler üretmemiz gerektiğini düşündürüyor..
Halihazırda üniversiteler örgütlere eleman toplamaktan başka işe yaramayan kurumlar olarak iş görüyor...
Haziran Seçimi
Haziran seçimi atmosferi. Hararetli tartışmalar ve çok sesli propagandalar. Bunalmışım
Bir kaç öğrenci geliyor odama. konuşuyoruz. Birisi o kadar heyecanla Selahaddin Demirtaşı övüyor, övüyor, övüyor. Sıkılmaya başlıyorum ve aniden öğrencime ismiyle hitap ederek ; “Allah seni Demirtaş ile haşretsin..” diyorum.
Dehşetle yüzüme bakıyor ve.
“Hocam bu dua mıydı; yoksa beddua mıydı?” diyor..
Cinnet mi İhanet mi : Ama Katliam
Kampus lojmanlarında bile sarsıntısını hissettiğimiz patlamanın büyük bir katliam olduğunu sonradan öğreniyorum..
20 ye yakın cesetten altmış kilo etin toplandığı paramparça bedenler. Coğrafyam gibi paramparça... Şu mısralar dökülüyor dilimden.
ne haklıydı burada herkes
ne kahramanları vardı
Roboski ya da Hebercin
can verse de aksa da kanı
ya kaçakçı ya işbirlikçiydi adı
(B.Sönmez)