Batı Avrupa tarihinde din ve mezhep temelli çatışmalardan ideolojik farklılıklara dayalı savaşlara kadar birçok soykırım, katliam ve sürgün dahil kanlı olay bulunmaktadır. Mezhep çatışmasından kaynaklı 30 Yıl Savaşı, İspanyol Veraset Savaşı, Fransa ile İngiltere arasında sömürgeler uğruna yapılan 7 Yıl Savaşı, Napolyon’un Savaşları vd. Avrupa’da siyasi birliğin sağlanmasında yeterli olmamıştır. Avrupa coğrafyasında ortak bir siyasal sistemin ortaya çıkıp Avrupa Birliği’ne evrilebilmesi için iki dünya savaşı, soykırımlar ve on milyonlarca insanın ölmesi gerekmiştir. Ancak II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı ortamından sonra ABD’nin önderliğinde Batı Avrupa’da kalıcı bir barış sağlanabilmiştir. Bu barışın sağlanabilmesinin temel nedeni Fransa ve Almanya başta olmak üzere İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında endüstri devriminin temel ham maddesi olan kömür ve çelikten kaynaklı anlaşmazlıkların 1951 yılında kurulan “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” ile giderilmesinde yatmaktadır. Avrupa Birliği’nin de temeli olan bu anlaşmayı “Avrupa Ekonomi Topluluğu” ve “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu” izlemiştir. Daha sonra üçü birden “Avrupa Topluluğu” altında birleşmiştir. 7 Ekim 1949’da Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) kurulması ve takip eden yıllarda NATO’nun (1949) ve Varşova Paktı’nın (1955) kurulması, Kore Savaşı (1950), Berlin Duvarı’nın örülmesi (1961), Kongo ve Küba Krizleri ile yükselen Soğuk Savaş dönemi Batı Avrupa açısından ekonomik olduğu kadar politik yönden de birleştirici olmuştur.
Avrupa Değerleri
Batı Avrupa tarihinde din ve mezhep temelli çatışmalardan ideolojik farklılıklara dayalı savaşlara kadar birçok soykırım, katliam ve sürgün dahil kanlı olay bulunmaktadır. Mezhep çatışmasından kaynaklı 30 Yıl Savaşı, İspanyol Veraset Savaşı, Fransa ile İngiltere arasında sömürgeler uğruna yapılan 7 Yıl Savaşı, Napolyon’un Savaşları vd. Avrupa’da siyasi birliğin sağlanmasında yeterli olmamıştır. Avrupa coğrafyasında ortak bir siyasal sistemin ortaya çıkıp Avrupa Birliği’ne evrilebilmesi için iki dünya savaşı, soykırımlar ve on milyonlarca insanın ölmesi gerekmiştir. Ancak II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı ortamından sonra ABD’nin önderliğinde Batı Avrupa’da kalıcı bir barış sağlanabilmiştir. Bu barışın sağlanabilmesinin temel nedeni Fransa ve Almanya başta olmak üzere İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında endüstri devriminin temel ham maddesi olan kömür ve çelikten kaynaklı anlaşmazlıkların 1951 yılında kurulan “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” ile giderilmesinde yatmaktadır. Avrupa Birliği’nin de temeli olan bu anlaşmayı “Avrupa Ekonomi Topluluğu” ve “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu” izlemiştir. Daha sonra üçü birden “Avrupa Topluluğu” altında birleşmiştir. 7 Ekim 1949’da Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) kurulması ve takip eden yıllarda NATO’nun (1949) ve Varşova Paktı’nın (1955) kurulması, Kore Savaşı (1950), Berlin Duvarı’nın örülmesi (1961), Kongo ve Küba Krizleri ile yükselen Soğuk Savaş dönemi Batı Avrupa açısından ekonomik olduğu kadar politik yönden de birleştirici olmuştur.
Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasına kadar AT, İngiltere, İrlanda, Danimarka, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in katılımlarıyla genişlemiş, 1985 yılında Schengen’de imzalanan ve üye ülke vatandaşlarının serbest dolaşımını sağlayan anlaşma ile Batı Avrupa devletleri politik olduğu kadar coğrafi açıdan da yakınlaşmışlardır. AT, Maastricht (1992) (AB Sözleşmesi), Amsterdam (1997), Nizza (2001) ve Lizbon (2007) Sözleşmeleri ile bir yandan Birlik’e dönüşürken
[1] diğer yandan da Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine doğru genişlemiştir. Truman Doktrini ve Marshall Yardımları üzerine kurulmuş olan Batı Avrupa devletleri, ABD’nin öncülüğünde liberal demokratik hukuk devleti modelini kabul etmişlerdir. Bu model içerisinde yaşam hakkı, işkence yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, ifade ve din özgürlüğü, ayrımcılık yasağı gibi hakların bulunduğu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi (1948) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950) kabul edilmiş, bu hakların uygulanmasının takibi ve ihlalinin durdurulması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 1959 yılında kurulmuştur. Sadece Avrupa vatandaşlarının hakları güvence altına alınmamış bunun yanında II. Dünya Savaşı’nda mülteci konumunda bulunan kişiler için “Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme” (1951) ve dünyadaki tüm mültecileri kapsayıcı şekilde 1967 yılında New York Ek Protokolü imzalanmıştır. Böylece hem Avrupalı vatandaşların liberal demokrat hakları sağlanmış hem de dekolonizasyon sürecinde ortaya çıkan ve Soğuk Savaş’ta “Demir Perde Ülkelerinden” kaçan sığınmacıların mültecilik hakları güvenceye alınmıştır.
ABD öncülüğünde küllerinden doğan Avrupa’nın yeniden oluşumunda hukuki güvencelerin yanında politik sistemin liberal demokratik unsurlarla devamı da önemli olmuştur. Daha önce Sovyet Rejimi altında yönetilen ülkelerin Birlik’e üye olmaları gündeme geldiğinde ekonomik, ticari, sınır ve iç güvenlik konularının yanında yeni katılımcı ülkelerin siyasal yapı ve sistemlerine yönelik yeni hedefler ve kriterler belirlenmiştir. AB Anlaşması’nın 2. Maddesine dayanan Kopenhag Kriterleri’nin siyasi ayağı bunun en belirgin özelliğidir
[2]. Tüm üye ve aday devletler ekonomik kriterlerin yanında siyasi kriterleri de karşılamak durumundadır. Anlaşmaya göre AB’nin üzerine kurulu olduğu değerler;
“Birlik, insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dahil olmak üzere insan haklarına saygı değerleri üzerine kuruludur. Bu değerler, çoğulculuk, ayrımcılık yapmama, hoşgörü, adalet, dayanışma ve kadın-erkek eşitliğinin hâkim olduğu bir toplumda üye devletler için ortaktır
[3]. (Md. 2)”
şeklinde tanımlanmaktadır. Bahse konu olan tüm anlaşmalar AB üye devletlerinin siyasi sistemini korumak ve inşa etmek adına belirlenmiş hukuki çerçevelemelerdir. Tarih boyunca faşist diktatörlüklerden sol totalitarizme kadar siyasi spektrumun her kesimden akımlara ve partilere ev sahipliği yapmış Avrupa, yeni kurmuş olduğu siyasal, ekonomik ve hukuki sistemi bu şekilde koruma atına almıştır. Bu çerçevenin dışına çıkan siyasi oluşumlar, ayrık otları olarak görülerek sürekli AB devletleri tarafından “temizlenmiştir”. Düşünce, din ve ifade özgürlüğünün güvenceye alındığı AB’de dahi liberal demokrasinin tehlikeye düşmesi söz konusu olduğunda siyasi partilerin kapatılması yoluna da gidilmiş, ancak tercihen siyasi partilerin kapatılmasından ziyade yaptırımlar uygulanmıştır. Almanya’da 1952 yılında Sosyalist Reich Partisi ve 1956 yılında Alman Komünist Partisi kapatılmış, Almanya Ulusal Demokratik Partisi’nin kapatılması ise 2017 yılında Federal Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir
[4]. 1955 yılında Fransa’da Fransa İçin Birlik Partisi, 2003 yılında Bask milliyetçisi Batasuna, 2004’de Belçika’da Flemenk Bloğu
[5], 2020’de Yunanistan’da Altın Şafak partileri yasaklanmıştır. Yine Fransa’da Ulusal Cephe ya da Macaristan’da Jobbik gibi aşırı partiler yasal yaptırımlara maruz kalmıştır. Bu bağlamda siyasi yelpazenin sağ ya da solunda bulunan partiler AB’nin “değerleri” ile uyumlu olup merkezde kaldıkları sürece meşru görülmüşlerdir.
Avrupa Değerlerinin Sarsılması: Sonun Başlangıcı mı?
Avrupa Birliği daha kuruluşundan itibaren siyasi ve ekonomik krizler ile baş etmek durumunda kalmıştır. Üyelerin ortak karar alma süreçleri, bütçe görüşmeleri, ortak savunma stratejileri, petrol krizi, yeni üyelerin katılımı gibi konular krizlerin ana sebepleri arasında yer almıştır. Tüm krizlerden güçlenerek çıkan AB 2000’li yıllarda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış ve kalmaya devam etmektedir. Ortak bir anayasal fikrinin Hollanda ve Fransa tarafından ret edilmesi Lizbon Anlaşması ile bertaraf edilebilmiştir. Ancak 2008 yılında ortaya çıkan Finans ve Avro krizini aşmak anayasal krizi aşmak kadar kolay olmamış, 2014/2015 yılları arasında yaşanan göç dalgasıyla birlikte kriz daha da derinleşmiştir. 2019-2021 yılları arasında COVID-19 kaynaklı küresel ekonomik daralma da zaten sorunlu olan ekonomik sistemi zorlayınca AB içindeki ekonomik olarak dışlanmış sınıflar ilk defa yeni aşırı sağ partilerde politik taban haline gelebildi. Habermas’ın postnasyonel bir demokrasi ve insan hakları ideali
[6] olarak gördüğü ve krizlerden demokratik kurumlaşmalar
[7] aracılığıyla çıkabilen AB, tüm bu sarsıntılar sonunda eski duruşundan uzakta bir görüntü vermektedir. Birleşik Krallık’ın 2020 yılında AB’den ayrılması ve artan göçmen nüfusun ekonomik sorunların başat sebebi olarak görülmesi AB şüphecisi aşırı sağ partilerin oylarının tarihte görülmediği şekilde artmasına yol açmıştır.
2001 yılının 11 Eylül’ünde ABD’ye düzenlenen terör saldırıları sonrası dönemin ABD başkanı George W. Bush teröre karşı “Küresel Haçlı Seferi” ilan etmiş ve dünyayı ABD’nin yanında duran ve teröre destek veren ülkeler olarak yeniden ikiye ayırmıştı. ABD’nin Afganistan’ı ve Irak’ı işgali, El-Kaide ve DEAŞ’in AB’de yaptıkları terör eylemleri halihazırda tarihsel kökleri yerleşik olan İslam düşmanlığını küresel bir boyuta taşımıştır
[8]. DEAŞ terörü sadece Avrupa’daki İslam algısını kötüleştirmemiş, Irak ve Suriye’de yaptığı insanlık dışı eylemleri ile bu coğrafyalardan Avrupa’ya büyük bir göç dalgasını başlatmıştır. 2021 yılında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Afrika’da devam eden ekonomik ve siyasi bunalımlar, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın 2022 yılında yeniden hızlanması bu bölgelerden Avrupa’ya doğru mevcut olan göç koridorlarını da çoğaltmış ve güçlendirmiştir
[9]. En son 2020’de derlenen Uluslararası Göçmen Stoğu verilerine göre Avrupa sınırları içinde yaklaşık 87 milyon göçmen yaşamakta, bunların 44 milyonu ise Avrupa’da doğmuştur. Veriler 2015 yılından 2020 yılına kadar %16’lık bir artışa tekabül etmektedir
[10]. Bu sayıya Şubat 2022 ile Ekim 2024 arasında AB’de “Geçici Koruma” (Temporary Protection) talep eden 4,3 milyondan fazla Ukraynalı da eklenmiştir
[11]. Böylece Almanya nüfusunun %2,8’i, Polonya’nın %2,6’sı ve AB’nin %1,6’sı mültecilerden oluşmaktadır
[12].
Mülteci ve göçmen sayılarının son 10 yılda hızla artması uluslararası anlaşmalarda ve AB Sözleşmesi’nde de yer bulan insan hakları, sığınma hakkı, çalışma ve eğitim hakkı, mahkemeye erişim hakkı, serbest dolaşım vb. siyasi ve hukuki hakların göçmen açısından sarsılmasını beraberinde getirmiştir. Medya ve sosyal medyada terör saldırılarının İslam dini ve Müslümanlarla bağlantılı gösterilmesi tarihsel manada İslam’a mesafeli olan Avrupalı toplumların önyargılarını ve basmakalıp düşüncelerini tekrar gün yüzüne çıkarmıştır. Hali hazırda Avrupa’nın gelişmiş ekonomilerine misafir işçi olarak gelmiş olan Türk vatandaşlarının yaşadığı Türkofobi, Suriye, Irak ve Afganların gelmesiyle İslamofobi’ye dönüşmüştür. 2014/2015 yıllarında sığınmacıları insan hakları gözeterek karşılayan gönüllü STK’ların yerini PEGİDA
[13] vb. aşırı sağ gruplar almaya başlamıştır. Aşırı sağ gruplar Avrupa’nın her yerinde organize olarak Yunan adalarına gitmiş, adalara sığınma talebi için gelen sığınmacıları ve onlara yardım eden gönülleri darp etmiş, sığınmacı kamplarına giden yollarda barikatlar kurarak sığınmacıların kamplara ulaşmasını engellemeye çalışmışlardır. Hatta İsveç Demokrat Parti lideri Jimmie Akesson Edirne’de sığınmacılara mülteci karşıtı broşürler dağıtmıştır
[14]. Benzer dönemlerde Avrupa’da özellikle Almanya’da bulunan mülteci kamplarının yakılması da sıkça görülen olaylar olarak tarihe geçmiştir.
Avrupa toplumunun önemli bir kesiminde baş gösteren yeni aşırı milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı kısa zamanda Hristiyan-Yahudi dinini referans alan, tarihsel olarak Avrupa Aydınlanma fikri temelinde inşa edilen bir beyaz Avrupalılık kültürüne dönüşmüştür. Bu kültürün karşısında ise İslam dinine mensup, Aydınlanmayı yaşamamış esmer Müslümanlar bulunmaktadır. Avrupa medeniyetinin ürettiği biyolojik ırkçılık İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yine Avrupalılar ve ABD’liler tarafından, en azından yasal zeminde, tarihe gömülmüştü. Ancak aşırı sağ hareketlerle birlikte biyolojik ırkçılık metamorfoza uğrayıp kültürel ırkçılığa dönüşmüştür. Kültürel ırkçılık Avrupa medyasında çıkan haberlerde kullanılan dil ve Müslüman mültecilerin temsili göz önünde bulundurulduğun kolayla fark edilebilen bir fenomendir. Herhangi bir terör saldırısı ya da suça karışma durumunda kişilerin bireysel bilgileri yerine geldikleri ülkeler ve mensup oldukları din (İslam) haberlerde defalarca yer almakta, haber sayfalarında genellikle yıkık dökük bir Ortadoğu şehri ya da başörtülü/sakallı kişilerin görece olumsuz fotoğrafları yer almaktadır. Bu tür haber incelemeleri araştırmacıları doğrudan kültürel ırkçılıktan ziyade ötekinin temsili, ayrımcılık hatta insandışılaştırma literatürüne götürebilmektedir. Ancak 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna saldırısı sonrasında Ukraynalı sığınmacıların Avrupa’ya gelmesi ile birlikte değişen haber dili oluşan kültürel ırkçılığı daha belirgin şekilde göstermiştir. Eski Ukrayna Başsavcı Yardımcısı David Sakvarelidze Rus saldırıları hakkında BBC’ye yaptığı açıklamada, “…benim için çok duygusal. Çünkü ben mavi gözlü ve sarı saçlı Avrupalı çocukların Putin’in füzeleriyle, roketleriyle ve helikopterleriyle öldürüldüğünü görüyorum.
[15]” NBC’de çalışan Kelly Cobiella yaşanan olayları aktarırken “Bunlar Suriye’den gelen sığınmacılar değil. Bunlar Hristiyan. Bunlar beyaz. Bunlar Polonya’da yaşayan insanlarla oldukça benzer
[16].” ifadelerini kullanmıştır. El-Cezire İngilizce sunucusu Peter Dobbie ise Ukraynalı sığınmacıları “Orta Doğu’daki büyük bir savaş halindeki bölgelerden kaçmaya çalışan mültecilere benzemeyen, refah düzeyi yüksek, orta sınıf insanlar”; “Kuzey Afrika’daki bölgelerden kaçmaya çalışan insanlar değiller, yan komşunuz olabilecek herhangi bir Avrupalı ??aileye benziyorlar
[17].” şeklinde tarif etmiştir. CBS News muhabiri Charlie D’Agata da Ukrayna ile ilgili bir haber aktardığı sırada Ukrayna’nın Irak ya da Afganistan gibi çatışmaların onlarca yıldır yaşandığı bir yer olmadığını, nispeten “medeni” ve nispeten “Avrupalı” bir şehirde (Kiev) bu olayların yaşandığını
[18] belirtmiştir. Dönemin Bulgaristan Başbakanı Kiril Petrov ise Ukraynalı ile Ortadoğu’dan gelen sığınmacıları; “Bunlar alışık olduğumuz mülteciler değil. Avusturya Şansölyesinin dediği gibi, bunlar bizim akrabalarımız, ailemiz. Bunlar Avrupalı, zeki, eğitimli insanlar, bazıları da programcı. ... Bu, geçmişi belirsiz insanların oluşturduğu olağan bir mülteci dalgası değil. Hiçbir Avrupa ülkesi onlar için endişelenmiyor. Ayrıca, diğer ülkelerden gelen sığınmacı ve mültecilerin yıllardır karşılaştığı bazı engeller artık Ukraynalılar için ve sadece Ukraynalılar için kaldırıldı. Örneğin, Bulgaristan'daki Ukraynalılar artık bir banka hesabı açmak için kolaylaştırılmış bir prosedürden yararlanabilecekler, diğer tüm mülteciler ise finansal hizmetlere erişmelerini engelleyen kısıtlayıcı koşullarla karşı karşıya kalmaya devam ediyor
[19].” sözleriyle kıyaslamıştır. Benzer açıklamaları birçok basın mensubu ya da siyasetçiden de duymak mümkündür. Ukraynalı ile Suriyeli sığınmacılar sadece sözel olarak değil aynı zamanda haber içeriklerinde verilen fotoğraflar ve videolarda da karşılaştırılmıştır. Ukraynalı erkekler ailelerini yerleştirdikten sonra tekrar Rusya’ya karşı savaşmak için Ukrayna’ya giden, hem ailesini hem de vatanını düşünen kahramanlar olarak aktarılmış, kendi imkanları ile savaş malzemesi yapan Ukraynalı kadınların görselleri medyada kullanılmıştır. Bunun aksine Müslüman sığınmacılar kadın, erkek, çocuk botlarla Avrupa’ya çıkarma yapan, dikenli telleri atlayan, Avrupa’ya geldiklerinde ise suça karışan, kadınları taciz ve tecavüz eden “kara adamlar” olarak medyada yer almıştır. Tüm bu ayrımcı ve ötekileştirici haberlerin yanında BMMYK Sözcüsü Shabia Mantoo ve BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi gibi isimler söylem ve eylemdeki çifte standarda vurgu yaparak sığınmacıların etnik kökenine bakmadan eşit şekilde muamele görmeleri çağrısında
[20] bulundular. Ancak birkaç cılız iyi niyet çağrısı Avrupa toplumu ve elitlerinin önemli bir kesiminde yerleşik olan ayrımcı düşüncenin eşitlikçi bir fikre evirilmesine yetmemektedir. Hatta Ekim 2023’den itibaren Filistin’de yaşanan soykırıma ve katliama Avrupa sadece sessiz kalmamış Almanya başta olmak üzere birçok ülke İsrail’e koşulsuz desteğini açıklamıştır. Aynı zamanda İsrail Devleti’nin evrensel insan haklarına aykırı uygulamalarını protesto eden ya da dillendiren entelektüellerin işlerine son verilmekte
[21], gösteriler yasaklanmaktadır. Medyada mevcut olan Suriyeli ile Ukraynalı sığınmacılar arasındaki çifte standart benzer şekilde Ukrayna-Rusya Savaşı’na yönelik haberler ile Filistin-İsrail Çatışması hakkındaki haberlerde kullanılan dilde de görülebilmektedir. Avrupa medyasında Rusya’nın bir su deposunu vurması insan haklarına aykırı olarak haberleştirilirken İsrail’in bir okulu ya da hastaneyi vurması ise “terörle” mücadele şeklinde yer bulabilmektedir.
Avrupa Merkez Siyasetinin Yalpalaması
Antik Yunan siyaset düşüncesi, Rönesans, Reform ve Aydınlanma felsefesi temellerinde insan hak ve onuruna saygılı barışçıl bir siyasi model olma iddiasındaki Avrupa Birliği, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra ciddi sınavlar vermişti. AB, bu sınavlarda kendi yarattığı evrensel Avrupa değerlerinden ziyade yapısal sorunlarla mücadele etmiş, etik değerler açısından hem içeride hem dışarıda çok yıpranmamıştı. 2015 yılında zirveye çıkan göç krizi Avrupa’nın evrensel iddialarında ciddi bir kırılma yaratmıştır. Sığınma hakkının Hristiyan ve sarışın olmayan kişileri kapsayıp kapsamadığı, insan haklarının evrensel mi yoksa sadece “medeni” Batılılara tanınması gereken yerel haklar mı olduğu gündeme gelmeye başlamıştır. Politikalarını AB şüpheciliği, Avro karşıtlığı ve elit düşmanlığı üzerine kuran aşırı sağ partiler de bu ortamda gündemlerini Müslümanlardan oluşan göçe çevirmişler, ırkçı söylemlerini kültürün korunması, vatan istilasının önlenmesi üzerine kurmuşlardır. Böylece ırkçı gündemleri korku söylemleri üzerinden örtülmüş, sıradan Avrupa vatandaşı da yaşam tarzının “korunması” gerekçesiyle aşırı sağ örgütlerce mobilize edilebilmiştir. Sığınmacılar ve göçmenler, 2008 finans krizi ve ardından COVID-19’un getirdiği ekonomik sorunların suçluları olarak hedef tahtasına rahatça konabilmiştir. Yaşanan ekonomik ve politik sorunlar için en kırılgan kesim olan göçmenleri suçlayabilmek sorunun kaynağı olan merkez partilerin de elini rahatlatan bir faktör olmuştur. Aşırı sağ söylemlerin önce medya sonrasında toplumsal hareketlerde giderek yer bulması, bu söylemlerin merkez siyasetine de taşınmasına yol açmıştır. Sağ ve solda yer alan merkez partilerin oyları aşırı sağ partiler lehine eridikçe insan haklarını önceleyen söylemler yerini AB değerlerinden uzak ayrımcı ve insandışılaştırıcı söylemlere bırakmıştır. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, sınıflar arası geçişkenliklerin giderek zorlaşması ve aradaki ekonomik makasın açılması, merkezdeki elitlerin toplumdan uzaklaşması gibi daha yapısal sorunları görmezden gelen merkez elitleri seçmen erozyonunu sadece söylemler ile engelleyemeyince güvenlikçi politikalar üretmeye başlamışlardır.
AB, zaten mevcut olan 18 geri kabul anlaşmasına yenilerini eklemeye çalışmaktadır. AB’de bulunan göçmenlerin menşe ülkelerine geri gönderilmesi için yapılan bu anlaşmalar uluslararası hukuk açısından oldukça sorunlu uygulamaları beraberinde getirmektedir. Ayrıca menşe ülkeler de kendi iç politikaları gereği bu tür eşitsiz anlaşmaları kabul etme çekincesi yaşayabilmektedir. Bu sebeple Avrupa Komisyonu bazı üçüncü ülkelerle “bağlayıcı olmayan” geri kabul anlaşmaları yapmaktadır. Şu an için Afganistan, Fildişi Sahili, Bangladeş, Etiyopya, Gine ve Gambiya ile bu tür “pratik” iş birliği anlaşmaları yapılmıştır. Fas, Cezayir, Tunus, Ürdün, Çin ve Nijerya ile müzakereler devam etmektedir
[22]. Sadece AB değil, Almanya da geri göndermeleri kolaylaştırmak ve beyin göçünü verimli yönetmek için Hindistan (2022) ve Gürcistan’la (2023) yeni göç anlaşmaları imzalamıştır. Bunun yanında Fas, Kolombiya, Özbekistan, Kırgızistan, Moldavya ve Kenya ile müzakereler sürmektedir
[23]. Görüldüğü üzere sadece AB değil üye devletler de dış dünyaya karşı kendilerine hukuktan örülü kaleler yaratmaya başladılar. COVID-19 Salgını sırasında panikle üye ülkeler sınırlarını sadece gerçek kişilerin değil aynı zamanda ürünlerin de kontrolsüz geçişine kapatmışlardı. AB ve Schengen’in ruhuna aykırı olan bu tür uygulamalar AB’nin bütünlüğünü çokça sorgulatmıştı. Salgın döneminin mirasının da etkisiyle Almanya ve diğer üye ülkeler başta göç politikaları konusunda olmak üzere hem Birlik’le hem de kendi başlarına hareket etme eğilimi göstermektedir. Almanya 2015 yılından itibaren Avusturya, Ekim 2023’te İsviçre, Polonya ve Çek ile olan sınırlarında da sınır kontrollerine başlamış, 16 Eylül 2024 tarihinden itibaren de tüm sınırlarında kontrol uygulaması getirmiş
[24], son dokuz aylık periyotta yapılan kontroller sonucu 28 bin kişi sınırlardan geri çevrilmiştir
[25].
Göç olgusuna karşı AB, sadece siyasi ve hukuki süreçleri devreye sokmamıştır. Aynı zamanda güvenlikçi politikaların bir devamı olarak 2004 yılında sınır kontrollerinin koordinasyonu için kurmuş olduğu FRONTEX’i
[26], sınır ve sahil güvenlikten sorumlu bir ajansa dönüştürmüştür. 2005 yılında 6 milyon Avro olan bütçesi 2015 yılında 142 milyona, 2024 yılında ise 922 milyon Avro’ya çıkarılmıştır
[27]. FRONTEX’in sadece bütçesi artmamış, 2005 yılında 45 çalışanla faaliyetine başlayan kurum, 2024 yılında 2.000’den fazla çalışana sahip hale gelmiş
[28], 2027’ye kadar ise sayının 10 bine çıkarılması planlanmıştır
[29]. FRONTEX’in gerçekleştirdiği operasyonlar sadece AB’nin sahil güvenliğini sağlamıyor, zaman zaman sığınma hakkının da önüne geçebilmektedir. Özellikle Yunanistan sahil güvenliği ile yaptığı operasyonlarda denizde botla ilerleyen sığınmacıların hayatlarını tehlikeye atan ve yasadışı olarak uygulanan “Geri İtmelerde” (Pushback) oynadığı rol uluslararası insan hakları örgütlerince eleştirilmektedir
[30]. Deniz yolunu kullanarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışan sığınmacılar için yolculuk birçok tehlikeyi barındırmaktadır. Bu tehlikelerden en önemlisi belki de denizde yaşanabilecek boğulma vakalarıdır. Sadece 2023 yılında Akdeniz’de 3.041 sığınmacı boğulmuştur
[31]. Denizde yaşanan boğulma tehlikelerine karşı sığınmacıları kurtarmak için organize olan birçok insancıl STK bulunmaktaydı. Ancak bu STK’lar uzunca bir süre aşırı sağ partilerin radarına girmiş, sonunda üye devletlerin hukuki sistemleri de denizde boğulmakta olan sığınmacıları kurtarıp anakaraya getiren kurtarma gemilerinin kaptanlarını ve mürettebatını insan kaçakçısı olarak yargılama yoluna gitmiştir
[32].
AB ülkelerinin sığınmacıların üzerlerinde bulunan mal varlıklarına el koymaları, konut ve çalışma hakkı vermemeleri, barınma imkanı yetersiz mülteci kamplarında yaşamaya zorlamaları, insan haklarına aykırı bir şekilde geri itilmeleri, kaçırılıp, dövülüp tekrar sınırlarda salıverilmeleri, parmak izi dahil tüm kişisel bilgilerinin alınıp işlenilmesi gibi AB yasalarıyla çelişen tüm bu yeni uygulamalar da merkez partilerin yaşadıkları oy kaybını önlememiştir. 2024 yılına gelindiğinde artık “yükselen” aşırı sağdan ziyade “yöneten” aşırı sağdan söz etmek gerekmektedir. Aşırı sağ partiler, Hollanda, İtalya, Macaristan, Finlandiya, Polonya, Almanya, Fransa, Avusturya gibi ülkelerde ya koalisyon ortağı ya hükümetin başı ya da en çok oy alan ikinci parti konumuna geldiler. Aşırı sağ partiler sadece merkez sağ partilerin muhafazakâr seçmenlerini yanlarına çekmeyi başarmadılar, aynı zamanda merkez sol partileri de eritebildiler. Özgürlük, eşitlik ve evrensellik fikirlerine daha yakın olan seçmen kitlesinde ve solda bulunan partilerde de değişikliğe yol açtılar. İleri merkez sol olarak konumlandırılabilecek Macron, göçmenler için sosyal yardımların kısıtlandığı, sınır dışı etme işlemlerinin hızlandırıldığı bir göç yasasını parlamentodan geçirmiş, yabancı kökenli ebeveynlerden dünyaya gelen çocukların vatandaşlık haklarında da kısıtlamaya gitmiştir. Benzer şekilde Sosyal Demokrat Partili Almanya Şansölyesi daha önce bahsedilen kısıtlamaları getirdiği gibi sınır dışı etmeleri hızlandıracak bir yasal düzenlemenin de yapılmasına öncülük etmiştir. Danimarka’da yıllardır aşırı sağ partilerin göçmen karşıtı söylemleri merkez sol partileri de ele geçirmiş, artık ülkenin göçmenler konusundaki merkez siyasi söylemi göçmen karşıtlığı üzerine kurulmuştur
[33]. Bu partilere Hollanda’da İşçi Partisi, Almanya’da, Avusturya’da ve İsveç’te Sosyal Demokrat Partileri ile Norveç’te İşçi Partisi’ni eklemek mümkündür. Tüm bu fenomenlerin yanında Almanya’da Sol Parti’de genel başkan yardımcılığı da yapmış olan Sahra Wagenknecht kendi ismiyle Sahra Wagenknecht İttifakı
[34]’nı (BSW) Ocak 2024’de kurmuştur. Sol Parti’den ayrılarak göçmen karşıtlığı, ekonomik adaletsizliğin giderilmesi ve Avrupa şüpheciliği üzerine sol popülist bir hareket olarak BSW, popülist aşırı sağ hareket olan Almanya İçin Alternatif (AfD) Partisi’nin seçmen tabanı ile huzursuz sol seçmene hitap etmeye çalışmaktadır. Alman Federal Meclisi’nde -eskiden Sol Parti’ye mensup olan- 10 milletvekiline, eyalet parlamentolarında 47 ve Avrupa Parlamentosu’nda 6 vekile sahiptir. Kurulduğu Ocak 2024’de Almanya genelinde anketlerde %3 olan oy oranını 9 aylık sürede %7-9 bandına
[35] taşıyıp, Sol Parti ve Bağımsız Demokratik Parti’yi geride bırakarak beşinci parti konumuna gelmiştir. 2024 yılı Avrupa Parlamentosu’nda sol popüler partiler varlık gösteremese de Avrupa şüpheci aşırı sağ partiler önemli kazanımlar elde ettiler. Gerek yerel parlamentolarda gerekse Avrupa Parlamentosu’nda popülist aşırı sağ ve sol partilerin oy oranlarında önemli artışlar gözükmektedir. Bu artışı durdurmaya çalışan merkez sağ ve sol partileri ise öncelikle göçmen ve yabancı karşıtı popülist söylemleri kopyalayarak oy kayıplarının önüne geçmeye çalışırken zaman içerisinde kendileri de Danimarka’da olduğu gibi bu söylemleri içselleştirmeye başlamaktadırlar. Böylece aşırılığın merkezi ele geçirmesinden ziyade merkezin aşırıcılığa dönüştüğünden söz edilebilir. Popülist aşırıcı politikaların merkezi ele geçirdiği bir AB, artık evrensel insan haklarını temel alan bir değerler sisteminden kültürel ırkçılığın öncelendiği, hakların sadece yerel unsurlara tanındığı hukuktan neofeodal kalelere hapsolmuş içe kapanmış bir siyasal sisteme ve topluma dönüşme tehlikesiyle baş başadır.
, Frankfurt am Main: Suhrkamp Verlag, 1998.
Jürgen Habermas, The Crisis Of The European Union: A Response, Berlin: Suhrkamp Verlag, 2011.
Soner Tauscher, "Mültecilere Karşı Ulusal Savunmadan Bölgesel Savunmaya Geçen Avrupa Aşırı Sağı", Selçuk Bakış, Yıl 13, Sayı 54 (2020).
Werner Weidenfeld, Die Europäische Union, Münih: Wilhelm Fink, 2013.
AA, Ayrımcılık Hattı, (03 Kasım 2023). Filistin’e destek veren çalışanlar işten çıkarılıyor. https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/vg/video-galeri/filistin-e-destek-veren-calisanlar-isten-cikariliyor/92915. AA, Dünya, Dosya Haber, İsrail-Filistin Çatışması (23 Ekim 2024). Akademide Filistin destekçilerine baskı. https://www.aa.com.tr/tr/dosya-haber/akademide-filistin-destekcilerine-baski/3371205.
Amnesty (2009), Abwehr mit allen Mitteln. https://www.amnesty.ch/de/ueber-amnesty/publikationen/magazin-amnesty/2009-4/frontex-abwehr. Cossé Eva (6 Mayıs 2022), Human Rights Watch. Frontex-Reform notwendig, um Menschenrechte zu schützen. https://www.hrw.org/de/news/2022/05/06/frontex-reform-notwendig-um-menschenrechte-zu-schuetzen. Euronews, (14 Ekim 2022). EU border agency Frontex covered up illegal migrant pushbacks, says report. https://www.euronews.com/my-europe/2022/10/14/eu-border-agency-frontex-covered-up-illegal-migrant-pushbacks-says-report.
Arab News, European people with blue eyes and blonde hair being killed" what a BBC interviewee commented. https://www.youtube.com/watch?v=pU-8gKaUO_Y&ab_channel=ArabNews.
Arab News. “Christians” and “white.” that is how NBCnews reporter compared the difference between refugees. https://www.youtube.com/watch?v=gFG2ZadDF9s&ab_channel=ArabNews.
Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma, https://www.ab.gov.tr/files/pub/antlasmalar.pdf,
Avrupa'da parti kapatma yok, siyasi yaptırım var, Aylin Sırıklı Dal, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/avrupada-parti-kapatma-yok-siyasi-yaptirim-var/21548
Beitrittskriterien (Kopenhagener Kriterien), https://eur-lex.europa.eu/legal-content/DE/TXT/?uri=LEGISSUM:accession_criteria_copenhague
Bpb, kurz & knapp, (25 Eylül 2024). Grenzkontrollen bei der Einreise nach Deutschland. https://www.bpb.de/kurz-knapp/hintergrund-aktuell/552491/grenzkontrollen-bei-der-einreise-nach-deutschland/#:~:text=Belgien%20zu%20kontrollieren.-,Seit%20dem%2016.,Eine%20anschlie%C3%9Fende%20Verl%C3%A4ngerung%20ist%20m%C3%B6glich.
Deutscher Bundestag, EU 6-30003069/23 (2023), Rückübernahmeabkommen der Europäischen Union mit Drittstaaten, https://www.bundestag.de/resource/blob/986536/3ed007bac3a97171a9fb92d1e64a1488/EU-6-069-23-pdf.pdf.
Dr Aida Al-Kaisy. The case of Ukraine, https://ethicaljournalismnetwork.org/structural-racism-case-ukraine.
Europäische Union, Dezentrale Agentur (2023). Europäische Agentur für die Grenz- und Küstenwache (Frontex). https://european-union.europa.eu/institutions-law-budget/institutions-and-bodies/search-all-eu-institutions-and-bodies/frontex_de#:~:text=Nutznie%C3%9Fer,den%20EU%2DAu%C3%9Fengrenzen%20t%C3%A4tig%20sind.
European Website on Integration, (2022). Bulgaria takes first steps to welcome those fleeing Ukraine, https://migrant-integration.ec.europa.eu/news/bulgaria-takes-first-steps-welcome-those-fleeing-ukraine_en.
Habertürk, Almanya, 28 bin kişiyi geri çevirdi (27 Ekim 2024). https://www.haberturk.com/almanya-28-bin-kisiyi-geri-cevirdi-3732442.
In Context. CBS: Ukraine Is "Civilized", Unlike Iraq and Afghanistan, https://www.youtube.com/watch?v=m3eDZean39s&ab_channel=InContext.
Mediendienst Integration, (22 Mart 2024). Welche Migrationsabkommen Deutschland hat. https://mediendienst-integration.de/artikel/welche-migrationsabkommen-deutschland-hat.html.
Migration and Home Affairs, (2024). Migration management: Welcoming refugees from Ukraine. https://home-affairs.ec.europa.eu/policies/migration-and-asylum/migration-management/migration-management-welcoming-refugees-ukraine_en.
Parteienverbot, https://www.bpb.de/kurz-knapp/lexika/das-junge-politik-lexikon/320914/parteienverbot/
Perspektif (14 Eylül 2022). Ukraynalı Mülteciler ve Çifte Standart Eleştirisi. https://perspektif.eu/2022/09/14/ukraynali-multeciler-ve-cifte-standart-elestirisi/.
Promoting our European way of life (2024). Statistics on migration to Europe. https://commission.europa.eu/strategy-and-policy/priorities-2019-2024/promoting-our-european-way-life/statistics-migration-europe_en#refugees-in-europe.
Sonntagsfrage Bundestagswahl (2024). https://www.wahlrecht.de/umfragen/forsa.htm#fn-fdp.
Statista, Frontex. (23 Ocak 2024). Budget der Europäischen Agentur für die Grenz- und Küstenwache (Frontex) in den Jahren 2005 bis 2024, https://de.statista.com/statistik/daten/studie/1172183/umfrage/budget-der-europaeischen-agentur-fuer-die-grenz-und-kuestenwache-frontex/.
Süddeutsche Zeitung, (29 Haziran 2019). https://www.sueddeutsche.de/politik/sea-watch-rakete-lampedusa-1.4504697. Sea Watch 3-Kapitänin Rackete festgenommen. Sea eye (05 Haziran 2024). Sea-Eye siegt vor italienischem Gericht gegen Italien. https://sea-eye.org/sea-eye-siegt-vor-italienischem-gericht-gegen-italien/#:~:text=Das%20Gericht%20in%20Reggio%20Calabria,M%C3%A4rz%202024%20f%C3%BCr%20unrechtm%C3%A4%C3%9Fig%20erkl%C3%A4rt.
Tagesschau, Migrationspolitik (12 Eylül 2024). Wie die Rechtspopulisten Dänemark verändert haben. https://www.tagesschau.de/ausland/europa/rechtspopulisten-daenemark-100.html.
Tauscher, Soner, (2024). İslamofobi'nin yükselişinde bir milat: 11 Eylül saldırıları. https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/dun-bugun/islamofobinin-yukselisinde-bir-milat-11-eylul-saldirilari/1821601.
UN News Global perspective Human stories, (29 Ocak 2024). Latest Mediterranean deaths highlight need for safe migration routes. https://news.un.org/en/story/2024/01/1145997.
Welt (02 Mayıs 2018), EU plant, Mitarbeiterzahl beim Grenzschutz massiv aufzustocken. https://www.welt.de/politik/ausland/article176010933/EU-will-Mitarbeiterzahl-bei-Frontex-bis-2027-verachtfachen.html.
World Migration Report, (2024). Migration and Migrants: Regional Dimensions and Developments, Europe. https://worldmigrationreport.iom.int/what-we-do/world-migration-report-2024-chapter-3/europe.
World Migration Report, (2024). The world’s largest migration corridors. https://worldmigrationreport.iom.int/sites/g/files/tmzbdl1691/files/documents/2024-05/data-snapshot-largest-migration-corridors.pdf.