Toplumsal Çürüme, Diziler ve Medya

Yıl:7 Sayı: 27 (Temmuz - Ağustos - Eylül)

Toplumsal Çürüme, Diziler ve Medya

Editörden
Geçmişe nazaran medya gerek araçları gerekse etkinlik alanı açısından oldukça ölçek büyütmüş görünmektedir. Radyodan sonra televizyon ve ardından internet üzerinden sosyal medya bugün insanı kuşatıcı bir boyuta ulaşmıştır. Her gün bir şekilde medya karşısında insan pasif dinleyici ya da aktif katılımcı olsun, olumsuz haberlerin sanki sayısı artmış gibi görünmektedir. Hatta küresel ölçekte giderek “savaş”tan daha çok bahsedilmesi, “dünyanın çivisi çıktı” gibi yorumların yapılmasına sebep olmaktadır.
Tüm bu gelişmeler karşısında birçok insanın gündemdeki konuşmalarında paylaştığı üzere dünyanın ve insanlığın daha kötü bir duruma gittiği dillendirilmektedir. İnsan(lığ)ın içine “kötü şeyler olacak” türünden düşünce/vesveseler hakim olmaktadır. Öyle ki, kimi kıyamet senaryolarıyla da birleştirilerek her şeyin daha da kötüleşeceği düşünülmekte, geleceğe doğru bir ümidin ışığı daha da zayıflamış görünmektedir. Böyle bir duygunun insanı kapsamasındaki temel gerçeklerin başında yozlaşma, çürüme kavramlarının daha çok zikredilmesi olmuştur.
Gündelik hayatın dili ve pratiklerine dair söylemler çözümlendiğinde ciddi yozlaşma ve çürüme emarelerinin kendisini gösterdiği artık insanlar tarafından yoğun bir şekilde dile getirilmektedir. Diğer yandan gündelik hayatta mafya, çeteleşme, nepotizm, adaletsizlik vb. kavramlar üzerinden verilen haberlerin de hem yoğunlaştığı hem de yoğunlaştığı oranda toplumsal çözümlemeleri hızlandırdığı sosyologlar tarafından ifade edilmektedir. 
Doğrusu Türkiye’de 1980’lerden itibaren uygulanan dışarıya daha açık modernleşme, bireyselleşme ve öznelleşme süreçleri sonucunda hazcı, bireysel yaşam biçimleri öne çıkmaya başlamış, seküler dil belirleyici hale gelmiş ve eski sosyal ağlar bu çerçevede çözülerek yeni bir dil ve ilişki biçimi gelişmeye başlamıştır. Seküler, hazcı ve öznel dil ağırlık kazanırken ve bir yandan toplumsal ilişkilerde kolektivite zayıflarken, insanlar da kendilerini bir iç boşalma sürecinde bulmuşlardır.
Bu sürecin paradigmal bir parçası olarak postmodernizmle birlikte, insanı dışarıdan kontrol eden sabit değerler de yıkılarak merkezsizleşme temel bir eğilim haline gelmiştir. Dolayısıyla artık insanı, dünyayı, eşyayı ve evreni kendi somut beninden (hevasından) hareket ederek tanımlamaya ve bu minvalde ilişki geliştirmeye çalışan insan için ahlaki yargılar bir anlam ifade etmemektedir. Yani dışarıdan herkesi kuşatıcı ve kendisine itaati gereken sabit bir değersel nokta zayıflamış gibidir. Diğer yandan ilkelerin uygulamalarında gerçekleşen ikircikli tutumlar, toplumda özellikle mağduriyete uğramış kişilerde ahlak ve ilkelerin işe yaramadığı duygularını pekiştirmektedir.
Derginiz Yetkin Düşünce çok farklı göstergeleri ve sebepleri olan ve bu bağlamda çok boyutlu analiz edilmesi gereken “toplumsal çürüme” kavramını burada gündemine almıştır. Aslında uzun vadeli araştırmaların konusu olması gereken “toplumsal çürüme”ye bir giriş  arzu edilmiştir. Belki daha sonraki sayılarda konunun alt başlıkları inceleme konusu yapılacaktır. Böyle önemli bir temayı inceleyen bu sayıya Mustafa Tekin, Ahmet Keleş, Muhammet Özdemir, Ali Öner, Ümit Aktaş, Mualla Kavuncu, Yıldız Ramazanoğlu, Sevde Öztürk, Köksal Pekdemir, Yağmur Gül Aslan dosya konusundaki yazılarıyla destek vermişlerdir. Söyleşi bölümümüzde iki konuğumuz bulunmaktadır. İlki, medyadan da sıklıkla görerek tanıdığınız Nevzat Tarhan. İkinci konuğumuz ise, ilahiyat alanında velud çalışmalarıyla dikkat çeken Şaban Ali Düzgün. Her iki konuğumuz da meseleye vukufiyetli yaklaşımlarını ortaya koymuşlardır.
Geçen sayıda başlattığımız “Açık Oturum” bölümünde Mustafa Tekin ve Latif Kınataş’ın yanı sıra Abdurrahman Arslan ve M. Hakkı Akın konuk olmuşlardır. Konuyla ilgili oldukça uzun bu oturumda teorik ve pratik sorun(lar) açımlanmaya çalışılmıştır. Okuyucular için akıcı ve zevkli bir okuma olacağını düşünüyorum. Dosya dışı konularda bu sayıda Esat Arslan’ın “Marksist Materyalizmin İdealist Dayanakları” isimli değerlendirmesi yer almaktadır. Kültür-Sanat bölümünde üç değerlendirme yazısı bulacaksınız. İlki, Yekta Şirin’in, Iciar Bollain Sinemasında Batı Sömürgeciliğinin İzleri’ni sürdüğü makalesi. Diğrleri ise, Mustafa Tekin’in “Suçsuzlar Çağı, Suçlular Çağı” isimli bir tiyatronun değerlendimesi ile  Muhammet Çelik’in düşünür Taha Abdurrahman’ın İstanbul’daki konferansının kısa bir kritiği. Tüm yazarlara katkıları için teşekkür ediyorum.
Her şeyin giderek dijitalleştiği ve buna ilaveten “okuma” ve “entelektüaliteye ilginin azaldığı böyle bir zaman diliminde siz Yetkin Düşünce okurlarının her türlü katkıları bizim için çok değerlidir. Abone sayısının artırılması ve geniş tartışmaların yapılması, eksikliğini hissettiğimiz entelektüalitenin artışına hiç kuşkusuz katkı sağlayacaktır.
Bu çerçevede 2024 yılının dördüncü sayısının konusu “Göç” şeklinde belirlenmiştir. Ulusal ve uluslararası düzeyde farklı bilimlerin yoğun incelemesini gerektirecek derecede değişim yaratan göç olgusu çok boyutlu olarak bu sayıda ele alınacaktır. Bu çerçevede tüm yazarları dergimize katkı yapmaya çağırırken; sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir dünya ve insanlığa doğru temennisiyle…
 Mustafa TEKİN
Genel Yayın Yönetmeni

Açık Oturum

AÇIK OTURUM: Toplumsal çürüme, diziler ve medya üzerine
Özet

AÇIK OTURUM
 MUSTAFA TEKİN: Kıymetli Hocalarım, hoş geldiniz. Yetkin Düşünce Dergisinin bu yılki 3. sayısını “Toplumsal Çürüme” konusuna ayırdık. Geçen sayımızda açık oturum kısmını başlattık. Bu sebeple burada toplumsal çürümeyle ilgili geliştirdiğimiz sorular üzerine bir açıkoturum düzenliyoruz. Tekrar hoş geldiniz. Şimdi önce şöyle bir hatırlatmayla başlayabiliriz: Toplumsal çürüme kavramını nasıl tanımlayabiliriz? Bunun tanımı şu yüzden de önem taşıyor: Sosyolojide biz sosyal çözülme, sosyal bütünleşme ya da sosyal çöküş ve buna benzer kavramlar üzerinde duruyoruz. Ama çürüme kavramı mesela, sosyoloji sözlüklerinde pek geçen bir kavram değildir. Son dönemlerde çok fazla kullanılmaya başlandı. Konuşmanın çerçevesini de belirleyebilmek adına nasıl bir şeyden bahsettiğimiz hakkında bir tanım getirmeliyiz. “Toplumsal çürüme kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?”

...

Dosya

Toplumsal Çürüme Temrinleri
Özet

Bir toplumdaki negatif değişime referansta bulunan yozlaşma, çözülme, çöküş ve çürüme kavramları arasında bazı farklar bulunmakla birlikte, tüm bu kavramlar içerik olarak derin zafiyetlere işaret etme bakımından ele alınmalıdır. Sosyoloji literatüründe “sosyal çözülme” ve “sosyal çöküş” kavramları çerçevesinde ele alınan problem özellikle sosyal bütünleşmenin zayıflaması, anominin yükselişi ve devletin gerileyerek çöküşü etrafında tartışılmaktadır. İbn Haldun tavırlar nazariyesinde devletin (mülk) geçirdiği aşamaları zafer, mutlakiyet, refah, barış ve israf şeklinde formüle ederken “barış” ve “israf” devirlerini bir çöküş aşaması olarak tanımlamakta; burada topluma ârız olan halleri zikretmektedir.[1] Durkheim ise modern zamanlara geçiş ve Fransız İhtilali’nin ardından toplumdaki anomi durumuna dikkat çekmişti.



[1] İbn Haldun, Mukaddime, Çev. Zakir Kadiri Ugan, c. 1, İst., M.E.B. Yay., 1989, ss. 444-447.

...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Akıl-Ahlak İlişkisinin Temellendirilmesi Bağlamında Tanrı Ve Değer
Özet

Âdem: Tanrı neden ‘şu ağaca yaklaşmayın’ dedi, sence onda ne var?
Havva: Sanırım bu Tanrı’nın sırrıdır!
Âdem: Ne dersin bu sırrı faş edelim mi?
Havva: Sırrın ifşası bizim de ifşamız olmaz mı?
Âdem: Evet, olur ama sırra da vakıf oluruz.
Havva: Peki, sen dokunursan ben de dokunurum.
Birlikte dokundular, sır ifşa oldu ve uyandılar. Baktılar ki sırra vakıf olmanın sorumluluğunu üstlenmişler. Dokunuşları, uyanışları ve sorumluluk üstlenmeleri ahlakın doğuşu oldu. Ahlak, bir yasağın ihlaliyle başladı. “İnin yeryüzüne birbirinizin düşmanları olarak” (Bakara,2/36) ilahi ifadesinde bu durum resmedildi. Tablo; bir erkek ve bir kadın, isyan, ahlakın doğuşu, yeryüzüne iniş ve düşmanlık; ‘Kan dökme ve fesat çıkarma’ (Bakara,2/30) temalarından oluşmaktadır! 

...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
Dünyada Sosyal Barış ve Gelişme Nasıl Başlatılabilir?
Özet

Giriş
Bir dünyanın konumlanma ve konuşlanma gerçekleri göz önünde bulundurularak yararlı ve verimli bir sorunlaştırma, çözümleme, planlama ve programlamada bulunulabilir. Türkiye’den hareketle bir dünya kavrayışı geliştirildiğinde; dünyadan kastedilen geniş çerçevede modern Batı Avrupa ve çağdaş Amerikan uygarlıklarına ait kazanımların geçerli olduğu toplumlar, dar çerçevede ise ülkemizin komşularının etkileşim çevreleriyle birlikte oluşturduğu dengelerdir. Her iki çerçeve de yani hem geniş hem de dar çerçeve Türkiye’nin kaliteli insan kaynakları tarafından doğru anlamlandırılabilir ve verimli yönetilebilir, ama geniş dünyada kendine komşu ülkelerin oluşturduğu dengelerin çok üzerinde insan kaynakları niteliğini oluşturabilen kültür sayısı oldukça azdır. ABD, İngiltere, İsrail ve Çin dışında bunu başarabilen bir devlet yoktur. Geri kalan dünyada Almanya bunu başarmaya çalışan tek aday ülkedir. 

...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
Toplumsal Çözülme: Omnoptikon ve Mahremiyette Fahşanın İntişarı
Özet

“Açık olsun, gizli olsun hiçbir günaha ve kötülüğe yaklaşmayın.” 
En'âm Süresi 151. Ayet
 
Kötülük/fahşa ne kadar fazla görünür kılınırsa o kadar normalleşir. Kötülük, kötülük üzerinden anlatıldığında ise yaygınlaşır. Kötülük iyiliğin değili üzerinden anlatıldığında, kötülük yok olmayabilir. Ama ona bir görüngü alanı açılmamış olur. Görüngü alanı içinde olmayan şey, toplumsallıkta yaşanmayacak olandır. Fahaşa olan kabul edilmeyendir, ancak nefsani arzuların esiri biri tarafından yapılır, o da gizli yapılır, açıkta yapılacak eylem değildir. Eylemi gerçekleştiren onun kabul edilemez olduğunu bilir, fahaşa eylemi dışlamayı göze alanların eylemidir. Kuytu köşelere ait ya da kapı arkası eylemlerdir, kimsenin görmesinin istenmediği kötülüklerdir eğer intişarı gerçekleşmemiş olmuş ise.
 

...
Ali Öner
TAHA ABDURRAHMAN VE AHLAK SORUNSALI
Özet

Taha Abdurrahman’ın ahlaki yenileşme tezi, geleneksel olanın yenilenmesine, fıkıh ve tasavvuf yanında Batılı ahlak tezlerini de eleştirerek bir giriş yapsa da, bunun için öne sürdüğü özsel değişim yolunu sonuna değin izleyemediğinden, biçimsel bir kavramsal tezyinatla yetinmekte. Oysa son birkaç yüz yıldır İslam dünyası asli bir yenilenmenin mecburiyeti içinde ve bunun için geleneksel ıslahatçılıkların yetersiz kaldığı da ortada. Nitekim bu tür ıslahatçılıklar çeşitli biçimlerde denenmiş ama sonuç olarak yeni geleneksel cemaatlerin oluşturulmasından ve tarihin tekerrüründen başka bir sonuca varılamamıştır.
Görünen o ki bizim Kur’an’a dayanan ama oradaki yenileyici üslubu günümüze taşıyan devrimci bir girişime ihtiyacımız bulunmakta. Bu ise salt geleneği ihya veya söylemsel tezyinat meselesi olmadığı gibi, biçimsel bir yenilenme ile de çözümlenebilecek bir mesele değil.

...
Ümit Aktaş
İnsanlığın Tarihî Sorunu Olarak Toplumsal Çürüme
Özet

Türkiye’yi geçtiğimiz aylarda hayli meşgul eden “toplumsal çürüme” tartışması bir sokak röportajıyla başlamıştı. Röportajdaki sıradan görünümlü “abla”, aslında bir akademisyendi. Zeliha Bürtek’in röportajda kullandığı “toplumsal çürüme” kavramı, suya atılan taş misali bir anda gündeme oturdu. Neredeyse eli kalem-klavye tutan, ağzı laf yapan hemen herkesin bu konuda söyleyecek bir çift lafı vardı.
Peki neden bu kadar çok tuttu “toplumsal çürüme”? Aslında kavram sosyal-beşeri bilimler literatüründe “toplumsal çözülme”, “toplumsal bozulma”, “toplumsal yozlaşma”, “dekadans” gibi yakın anlamlıları ile öteden beri bilinir ve yaygın olarak da kullanılır. Ülkemizde de kavramın doğrudan “toplumsal çürüme” şeklinde kullanımı söz konusu röportajdan çok daha gerilere uzanır.

...
Mualla Gülnaz Kavuncu
Doç. Dr./İstanbul Aydın Üniversitesi
Bir Başkadır ve Kızılcık Şerbeti Dizilerinde Kadınlar
Özet

Sinemada, dizilerde, hatta reklam filmleri ve parti propagandaları yapılan videolarda hiçbir şekilde başörtülü kadın görüntüsüne yer verilmezdi. Toplumda örtülü kadın gerçeği yokmuş gibi davranılırdı. Yeşilçam filmlerinde de ancak köyden gelen ve belli dersler alarak şehirleşip başındaki örtüyü çıkarması gereken birey olarak kendine yer bulurdu. Bunlara istisna olarak Mesut Uçakan, Salih Diriklik ve Yücel Çakmaklı gibi “milli sinema” akımı yönetmenlerinin film ve dizilerini gösterebiliriz elbette. Fakat ana akımda hiçbir şekilde varlıklarından bir iz bulunmaz ve ‘başörtülüler’ diye küme şeklinde algılandıklarından bir yüzleri ve hikayeleri olabileceği kimsenin aklına gelmezdi. 

...
Yıldız Ramazanoğlu
Dijital Sepetin Çürük Elması TV Dizileri
Özet

Sepetteki bir çürük meyvenin zamanla tüm sepeti çürüteceği sözü pek çoğumuzun büyüklerden işittiği mühim sözlerdendir. Bu söz kitle kültürünün hayatımızı şekillendirdiği adeta dijital bir sepetin içinde yaşadığımız çağda daha farklı alanlarda kendini hatırlatıyor. Gündelik hayatın hala en aktif parçası olan Televizyon (TV), bugün yayınlanan dizi ve program içeriklerinin sosyal mecralara taşmasıyla toplumsal etkisini katlayarak sürdürüyor. Böylelikle, tıpkı diğer toplumlar gibi Türk toplumunun da entelektüel ve kültürel söylemlerini yeniden şekillendirmeye devam ediyor. Bu da dijital sepetin parçası olan Televizyon dizilerinin izleyiciler üzerinde farklı gerçeklikler inşa ederek etkili olma potansiyeline işaret ediyor. TV dizilerinde üretilen kültür, ülke sınırlarının dışına taşan birtakım standartlar, yaşama biçimleri ve üretim-tüketim eğilimleri ortaya koyabiliyor. 

...
Sevde Öztürk
Toplumsal Çürüme: Bir Kavramın Çıkmazlarında Gezinti
Özet

Bu yazıda, toplumsal çürüme kavramı üzerinde durulacaktır. Kavramın tanımlaması yapılacak, göndermede bulunduğu alanlar incelenecek ve açığa çıkardığı çelişkiler ele alınacaktır. Ayrıca, “çürüme” yerine alternatif bir kavram teklifinde bulunulacaktır. Çürüme, Kubbealtı Sözlüğü’nde “çeşitli dış sebeplerin veya mikropların etkisiyle kimyevi değişikliğe uğrayıp, dağılmak” şeklinde tanımlanır ve belirli şartların ve zamanın birlikteliğinde gerçekleşen doğal ve kaçınılmaz bir süreci ifade eder. Bozulma sürecini tanımlayan çürüme kelimesi, kimyasal alanın ötesine geçerek toplumsal yapılara da uyarlanmış ve toplumsal yapıda meydana gelen ve arzu edilmeyen durumlar toplumsal çürüme olarak adlandırılmıştır.

...
Köksal Pekdemir
Uluslararası İlişkilerin Sosyal Medyaya Yansıması: Filistin-İsrail İlişkilerine Dair Paylaşım ve Yorumlarından Hareketle Toplumların Söylemsel Görünümleri
Özet

Yaşadığımız evrenin en büyük parçasından, en küçük parçasına kadar bu parçalarda yaşamını sürdüren canlılar ve organizmalar arasında var olan karşılıklı bir ilişkiden söz etmek mümkündür. İlişki adını verdiğimiz eylem, evrende yaşayan tüm canlıların yaşamlarını idame ettirmeleri için oldukça önemlidir. Dünyada hatırı sayılır bir nüfusa sahip olan biz insanlar için ilişkiler hayati önem taşımaktadır. İlişki, isim anlamı olarak ilk başta aklımıza romantik etkileşimleri getirse de, 1648 yılında yapılan Westphalia Barışı ile birlikte uluslararası ilişki/ler terimi yaşamımıza dahil olmuş ve küreselleşme hareketi ile birlikte günlük dilde fazlasıyla kullanılan bir söylem haline gelmiştir. 

...
Yağmur Gül Aslan

Dosya Dışı

MARXİST MATERYALİZMİN İDEALİST DAYANAKLARI
Özet

I.                    
Marx, insanlığı komünist cennete taşımak arzusunu harekete geçirmek için adalet duygusunun ve yüksek ideallere hizmetin cezbediciliğinin tarih şekillendirici gücünü harekete geçirmeye çalışan Robert Owen gibi sosyalistleri ütopik olmakla suçladı. Marx’a göre komünist cennet böylesi manevi duyguların harekete geçmesiyle değil, bireysel ya da sınıfsal çıkarını koruyan insanların yarattığı sistemin kendi iç çelişkileriyle ve kendi iç işleyiş mantığıyla ortaya çıkacaktı. Marx ütopik sosyalistlere karşı kendi konumunu bilimsel sosyalizm olarak adlandırdı.
Marx’a göre insanların kendi bireysel ya da sınıfsal çıkarını koruyor olması durumu mücadelelerimiz adına yaslanabileceğimiz biricik nesnellikti. Marx’a göre tarihi doğru anlamak ve onu yönlendirmek istiyorsak, tarihi çıkarların, güç arzusunun ve çıkar ve güç mücadelesi ekseninde düşüncelerin birer ideoloji olarak manipüle edilişinin tarihi olarak okumak zorundayız.

...
Esat Arslan

Söyleşi

Nevzat Tarhan ile Söyleşi
Özet

Sayın hocam, pek çok alt başlıkta tüm dünyayı ve toplumuzu kapsayan bir yozlaşmadan şikayet edilmektedir. Söyleşiye de bir giriş olması açısından toplumsal çürümeyi nasıl görüyorsunuz?  Toplumsal çürüme insanlığın daima maruz kaldığı bir gerçeklik olarak günümüzde abartılmakta mıdır yoksa yozlaşmanın kabul edilebilir sınırlarının çok ötesine geçtiğimizi söyleyebilir miyiz?
Evet, tabii buna küresel boyutta bakarak başlamak lazım. Toplumsal ölçekte, insan davranışı açısından, insan psikolojisi açısından bütünsel olarak şu anda dünyada çok büyük bir çürümenin ön belirtileri var. Şu andaki bir çürüme gibi gözükenler aslında bir öncül, bunu söylemek gerekiyor. Çürüme, beklediğimizden de daha büyük, ama narkoz etkisiyle gerçekleştiği için yeterince hissedilmiyor. Biz meslek pratiğimizde bunun günlük hayattaki çok sayıda örneğini görüyoruz. Beş sene, on sene, yirmi sene, elli sene sonrasıyla ilgili stratejiler, alternatifler geliştirilmezse bizi değişik günlerin beklediğini düşünüyorum. Tabii diğer taraftan da şunu akılda tutmak lazım ki bu sosyolojik çürümeler ilk defa olmuyor, böyle sinüzoidal eğri gibi oluyor tarihte; iyicil davranışlar artıyor, artıyor, daha sonra iyilik değerden düşmeye başlıyor. Değerden düştüğü zaman kötüler artıyor, kötülükler artıyor. İyilikler dibe vurup kötülükler en yüksek seviyeye çıktığı zaman bu sefer kötülüklerin kötü sonuçları gözüküyor. Bu kötülüklerin kötü sonuçları görülünce iyiye olan rağbet, talep artıyor; iyiyle ilgili yükselme oluyor. Şu anda toplumda değerlerdeki çürümenin en şiddetlisi yaşanıyor. Bunun yükselmesiyle ilgili çözümler de araştırılıyor, araştırılmalıdır da. Dolayısıyla çürümeyi ben gözlemliyorum. Tahmin değil, rasyonel bir sezgi olarak bunu söylüyorum.

...
Nevzat Tarhan
Prof. Dr. 
Şaban Ali Düzgün ile Söyleşi
Yazının tamamını okumak için : Yazıyı Oku

Özet

Değerli okurlarımız,
Yetkin Düşünce bu sayısında Toplumsal Çürüme temasıyla karşınızda. Tarihin kıyamete yürüyüşü, kötülüklerin artması ile doğanın acı verici olaylarının birbirini tamamladığı bir dünya hayatı tasvirini içinde barındırır. Söz konusu tasvir, toplumsal çürümenin mikro ve makro enstantanelerini sarfı nazar eder. Diğer taraftan Müslüman toplumlar, adaletle işleyen bir toplum sistemi kurmanın önceliğinin daima farkında olarak ahir zaman alametlerinden uzak durmaya çalışmışlardır. Elbette bunlar, ideal bir toplum yapısına ulaşıldığı anlamına gelmemektedir. Tasavvufun oluşum döneminde sûfîlerin toplumu terk etmeleri veya daha özelde İbn Bâcce’nin mütevahhidi’i Müslüman toplumlardaki kriz anlarına işaret eder ve bu çabaların eksikliğini dışa vurur. Yine de mutlak adaletin tesis edildiği şeklinde bir iddia olmamakla birlikte, çevredeki uygarlıklara karşılaştırıldığında bir ayrışma da kendisini gösterir. Günümüzde ise, insanlık olarak bir çürümenin içerisinde bulunduğumuzu görüyorken Müslüman toplumların çürümeden daha fazla etkilendiğini söylemek abartı olmayacaktır. Müslümanların dünyaya bir tekliflerinin olmaması, batılı normlar olmaksızın toplumsal yapının ve kurumların iyileştirilememesi gibi acı gerçekler, inandığımız değerler ile tecrübe ettiğimiz gerçekliğin arasını açmakta, her geçen gün daha fazla insan orada adalet, iyilik ve mutluluk bulacağını ümit ederek Dârü’l-İslâm’dan çıkarak batının yollarına düşmektedir. Batı’nın vahşi kapitalizmi, Müslümanların topraklarında işledikleri insanlık suçları ise, iyilik adası imajının ardındaki kötülüğü ifşa etmektedir.
Bu sayımızda iki konuğumuzla karşınızdayız. Konuklarımızın ilki Prof. Dr. Nevzat Tarhan. 1952 yılında Merzifon’da doğan Prof. Dr. Tarhan, 1969 yılında Kuleli Askeri Lisesini, 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi. GATA stajı, Kıbrıs ve Bursa kıta hizmetinden sonra 1982 yılında GATA’da Psikiyatri Uzmanı oldu. Erzincan ve Çorlu’da hastane hekimliği sonunda GATA Haydarpaşa’da Yardımcı Doçent (1988) ve Doçent (1990) oldu. Klinik direktörlüğü yaptı. Albaylığa (1993) ve Profesörlüğe (1996) yükseldi. Aile Okulu, Evlilik Psikolojisi, Duyguların Psikolojisi, İnanç Psikolojisi, Metaverse: Dijital Oyun Psikolojisi gibi çok sayıda kitap ve makalenin yazarı olan Prof. Dr. Tarhan, halihazırda Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörlüğü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanlığı ile Türkiye’nin ilk nöropsikiyatri hastanesi olan NPİSTANBUL Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir.
İkinci konuğumuz ise Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün. 1968 yılında Gümüşhane’de doğan Prof. Dr. Düzgün, 1989’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Lisansüstü eğitimi Ankara Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra yurtdışında akademik çalışmalarda bulundu, ders ve seminerler verdi. 2005 yılında profesör oldu. Hali hazırda Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı başkanı olan ve SUSEM’de İslam İnanç Ekolleri seminerleri vermekte olan Prof. Dr. Düzgün, Kimliksiz Hakikatler, Sosyal Teoloji, Maturidi Düşüncede Ahlak ve İktidarın Kuruluşu, Allah, Tabiat ve Tarih başta olmak üzere çok sayıda kitap ve makale telif etmiştir.

...
Şaban Ali Düzgün
Prof. Dr./Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi

Kültür Sanat

Iciar Bollain Sinemasında Batı Sömürgeciliğinin İzleri
Özet

Iciar Bollain Sinemasında Batı Sömürgeciliğinin İzleri
İspanyol Yönetmen Iciar Bollain’in, filmlerinde, dünyanın dört bir yanında her gün yaşanan ve insanlar için sıradan bir durum gibi kanıksanmış olayların daha yakından incelendiği görülür. Kışkırtıcı bir merak duygusuna sahip. “Orada ne oluyor” sözleriyle ifade ettiği gibi acaba, anlatılanın dışında başka bir takım şeylerin de olabileceğini düşünerek kamerasını mikroskopa dönüştürür. Duyarlığı, politik duruşunu ortaya koyduğu gibi hikayeleri kurgulamasındaki başarısı da, ne denli güçlü bir estetiğe sahip olduğunu gösterir. Çünkü, sıradan gibi görülen hikayeleri anlatırken sadece sonuçları anlatmakla yetinmeyerek sosyal, politik ve kültürel arka planı göstermeyi de ihmal etmez. Eylemlerin sebepleri üzerinde de durur.

...
Yekta Şirin
Suçsuzlar Çağı, Suçlular Çağı
Yazının tamamını okumak için : Yazıyı Oku

Özet

Suçsuzlar Çağı, Suçlular Çağı

Hukuk dilinde sıklıkla tekrarlanan “suç şahsidir” mottosu karşısında sosyoloji ve toplumsal yükümlülükler açısından “hepimiz suçluyuz” gibi bir cümle de bilinmektedir. Ceza suçu işleyen kişiye verilmekle birlikte, o kişiyi suça götüren sebepler ve bunda toplumun nerede durduğu da sorgulanır. Çok dikkatli ve detaylı düşünüldüğünde aileden başlayarak tüm topluma kadar sosyal katmanların kimi zaman kötülükler karşısında sessizliği, kimi zaman örtük ya da açık onayı, teşviki ya da ilgisizliği “suç”un oluşumundaki haklı anonimliğe vurgu yapmaktadır. Böyle bir tablo karşısında suçlulardan suçsuzları ayırt etmek çok kolay olmayabilir. Daha da önemlisi işlenen her suç karşısında tüm toplumu da bu suçta pay sahibi yapabilir.

...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
KÜRESEL ÇÜRÜMEYE BİR DOZ TAHA ABDURRAHMAN İYİ GELİR Mİ? -Taha Abdurrahman’ın İstanbul Konferansına Yönelik İzlenimler-
Özet

KÜRESEL ÇÜRÜMEYE BİR DOZ TAHA ABDURRAHMAN İYİ GELİR Mİ?
-Taha Abdurrahman’ın İstanbul Konferansına Yönelik İzlenimler-
 Yetkin Düşünce dergisinin “toplumsal çürüme” dosyasıyla çıkaracağı yeni sayının hazırlıkları devam ederken, İstanbul’da İSAM’da bir konferans vardı: Taha Abdurrahman’ın “Özgün Bir İslam Felsefesi Nasıl İnşa Edilir?” başlıklı konferansıydı bu. Toplumsal çürüme konusu, daha geniş ölçekte düşündüğümüzde küresel bir çürümeyi de karşımıza çıkarıyor. Taha Abdurrahman’ın düşüncesi de genelde küresel ölçekteki modern-postmodern sorunları aşmaya yönelik bir çaba olarak okunabileceği için, söz konusu konferansı burada kısaca değerlendirmenin yerinde olacağına karar verdik. Burada Taha Abdurrahman düşüncesinden ziyade, İSAM’daki konferansa yönelik izleminler aktarılacaktır.

...
Muhammet Çelik
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
breitling chronographe etanche 50m a68062 no 1111 price omega dark side of the moon copy uk replica watches steve mcqueen watch auction tag heuer carrera calibre 16 leather strap replica watches uk omega seamaster nato strap rado first copy watches in ahmedabad swiss replica watches hello rolex reviews rado tan boots fake watches
İLİMYURDU Yayıncılık ve Eğitim Hiz. Ltd. Şti.
Adres : Molla Gurani Mah. Akkoyunlu Sk.
            No: 36 Fındıkzade Fatih / İstanbul
Tel      : 0212 533 05 35
Mail    : info@yetkindusunce.com
Tüm Hakları İlim Yurdu Yayıncılık’a aittir. Kaynak belirtilmeden hiçbir içerik kopyalanamaz. | Tasarım & Yazılım: Dizayn Sanat